WwW.Bilgi-Akademi.Tr.GG
  AVUSTRALYA


Avustralya



Avustralya arasında uzanır. Tüm bir kıtayı kaplayan tek ülkedir. Komşuları , güney yarımkürede yer alan bir ülkedir. Hint ve Pasifik OkyanuslarıEndonezya, Doğu Timor, Papua Yeni Gine, Solomon Adaları, Vanuatu, Yeni Kaledonya ve Yeni Zelanda'dır.


Coğrafyası

Coğrafi konumu: 27 00 Güney enlemi, 133 00 Doğu boylamı
Yüzölçümü: toplam: 7.686.850 km²
Başkenti: Canberra
kara: 7.617.930 km²
su: 68.920 km²
Sınırları: 0 km
Sahil şeridi: 25.760 km
İklimi: Kıtanın hemen hemen üçte biri tropik ve kalanı ılıman bölgedir. En soğuk bölgeler Tasmanya'nın yayla ve yüksek yerlerinde ve anakaranın güney doğu kıyılarındadır. Yıllık ortalama sıcaklık kuzeyde 27 dereceden güneyde 13 dereceye kadar değişir.

Arazi yapısı: Genellikle yüksek olmayan yaylalar, güneydoğuda verimli ovalar yer almaktadır. Erozyonla ortaya çıkan asıl ana kara 3 milyar yıldan daha yaşlıdır.

Deniz seviyesinden yüksekliği: en alçak noktası: Eyre Gölü -15 m (Güney Avustralya)

en yüksek noktası: Kosciuszko Dağı 2.228 m (Avustralya'nın doğusunda Great Dividing Range'de ye ralır.)

Doğal kaynakları: boksit, kömür, demir yatakları, bakır, kalay, gümüş, uranyum, nikel, tungsten, mineraller, kurşun, çinko, elmas, doğal gaz, petrol

Arazi kullanımı: tarıma uygun topraklar: %6
otlaklar: %54
ormanlık arazi: %19
diğer: %21 (1993 verileri)
Sulanan arazi: 21.070 km² (1993 verileri)
Doğal afetler: Kıyı boyunca kasırgalar; sert kuraklıklar
Coğrafi not: Toprak bakımından Rusya, Kanada, Çin, A.B.D. ve Brezilya'dan sonra 6. en büyük ülkedir. Avustralya, dünyanın en büyük adası ve en küçük kıtasıdır. Ayrıca bir ülkeden oluşan tek kıtadır.

Tarihi

Avustralya onbinlerce yıldır kıtanın yerlileri (Aborijin denilmektedir) tarafından yurt edinilmiş olmakla birlikte, 17-18.yüzyıla kadar eski dünya ülkelerince bilinmiyordu. Ancak eski çağlardan beri dünyanın güneyinde bir kara parçası olduğuna inanılıyordu. İsminin kaynağı da Latince'deki Terra Australis Incognita'dır ; Güneydeki (Australis) Bilinmeyen (Incognita) Toprak parçası (Terra). Kaynaklara göre resmi olarak kıtayı ilk gören Avrupalılar, Hollandalı denizciler olan Willem Jansz (1606'da Papua Yeni Ginenin güneyindeki Cape York yarımadasını görmüştü) ve kıtanın doğu kıyılarının da haritasını çıkardı ve bu toprakların Tazmanya Adası'na adını veren Abel Tasman'dır (1642-1644 yılları asında iki seyahat). Hollandalılar taradıkları kısım kadarıyla Avustralya haritasını çıkardılar, ancak yerleşim için bir girişimde bulunmamışlardı. 1770'te ise İngiliz James CookBritanya'ya aidiyetini ilan etti.


  AVUSTRALYA dünyanın en büyük adası ve en küçük kıtasıdır. Büyük Okyanus'ta Avru­pa'ya tam karşıt konumda yer alır. Yüzölçü­mü 7.682.300 km2 olan adanın kuzeydoğu kıyısı boyunca 2.000 kilometreyi bulan ve kıyıdan uzaklığı bazı yerlerde 160 kilometreye varan Büyük Set Resifleri uzanır. Gemiler için birkaç dar boğazdan başka geçit ver­meyen adacıklar ve kum setlerinden oluşan bu doğal engel, olağanüstü güzellikte renkle­riyle, bir zincir görünümündedir.
Kıtanın güneydoğu ucunda Avustralya'ya bağlı Tasmanya Adası bulunur.


AVUSTRALYA'YA İLİŞKİN BİLGİLER
YÜZÖLÇÜMÜ: 7.682.300 km2. NÜFUS: 16.470.000 (1988).
YÖNETİM: ingiliz Uluslar Topluluğu üyesi Federal Cum­huriyet.
COĞRAFİ ÖZELLİKLER: Kıtanın çok büyük bir bölümü kuru ve sıcak çöllerle kaplıdır ve buralarda pek az insan yaşar. En yüksek dağı 2.228 metreyle Koscius-ko'dur. Murray Irmağı ve kolları Avustralya'nın baş­lıca akarsularıdır. Ünlü Büyük Set Resifleri doğu kıyı-larındadır.
ÖNEMLİ KENTLER: Sydney, Melbourne, Brisbane, Perth, Adelaide, Nevvcastle.
BAŞLICA ÜRÜNLER: Sığır, koyun, domuz, yün, buğday, şekerpancarı, arpa, pamuk, üzüm, patates, süpürge-darısı; demir, boksit (alüminyum), çinko, kurşun, ba­kır, kalay, altın; demir-çelik, çimento, fosfat, sülfürik asit, et, un, şeker, dokuma, yapı malzemeleri, motor­lu araçlar, ihracat ürünleri: Maden ve maden cevhe­ri, kömür, kok kömürü, tahıl, dokuma elyafı, petrol ürünleri, demir-çelik, et, şeker.
EĞİTİM: 6-15 yaş-(Tasmanya'da 16 yaş) arası eğitim zo­runludur.


Doğal Yapı ve İklim
Avustralya'da yüksek dağlar bulunmadığı gibi geniş ormanlık alanlar da yoktur. Doğu kıyısı­na paralel uzanan Great Dividing Sıradağla­rının etekleri ağaçlarla örtülüdür. Sıradağla­rın kuzey bölgesindeki en yüksek tepe 1.611 metreyle Bartle Dağı'dır. Yağışın çok bol olduğu bu bölgede krater gölleri, çağlayanlar, tropik ormanlar ve çeşitli çiçekler bulunur. Kuzeyde dar kıyı şeridinin ve dağların ardın­da çalılık ve salkımotu türü bitkilerle kaplı geniş düzlükler uzanır. Buradaki tek yükselti Barkly platosudur. Great Dividing Sıradağla­rında Sydney yakınlarında bulunan Blue Dağlan manzarasıyla ünlüdür. Kıtanın 2.228 metreyle en yüksek tepesi olan Kosciusko Dağı, Great Dividing üzerindeki Karlı Dağ-lar'dadır. Yılın yansında karlarla kaplı olan bu dağlar, yazlan da bol yağış aldıklan için,
Avustralya'nın başlıca akarsuları olan Murray ve Darling ırmaklannı besler.
Kuzeyde, alçak ve düz kıyı içlere doğru yavaş yavaş yükselen bir platoya dönüşür. Bu plato kıtanın orta ve batı kesimlerinin önemli bir bölümünü kaplar. Avustralya'nın hemen hemen tam ortasına düşen Macdonnell ve Musgrave dağları bölgedeki iki yükseltidir. Kuzeyde verimli çayırlarla örtülü olan plato, batıya gidildikçe çölleşir. İç bölümler genel­likle çalılarla kaplıdır. Kıyılarda ağaçlar ve çeşitli çiçekler yetişir.
Batı bölgesi yüksekliği 300-600 metre ara­sında değişen bir platodur. Fundalıklarla ör­tülü olan bu düzlüğün batı kıyılarına doğru çıplak tepeler göze çarpar. Uçurumlar, sarp
Piclurepoirtt

Issız Simpson Çölü ve Flinders Dağları.

kayalar ve çıplak tepelerden oluşan Kimber-ley Dağlan, kuzeybatıda bulunan Hamersley Dağlan ve Albany yakınlanndaki Stirling Dağlan bölgenin önemli yükseltileridir. Gü­neydeki Nullarbor Ovası platonun içlerine yayılır. Güney Avustralya'da Adelaide'den kuzeye doğru Flinders ve Lofty dağlan uza­nır. Güney bölgesinin kıyıya yakın kesiminde­ki çukur alanda en büyüğü Eyre Gölü olan birçok göl vardır.
Avustralya'nın en önemli akarsuyu Murray Irmağı'dır. Murray, Yeni Güney Galler ve Victoria eyaletlerinin doğal sınırını da çizer. Darling ve Murrumbidgee ırmakları Murray ile birleşir. Kıtadaki öbür ırmaklar çoğunluk­la denize ulaşmadan kurur.
Göllerin çoğu hemen hiç suyu olmayan tuz birikintileri durumundadır. Deniz düzeyinin 12 metre altında kalan Eyre Gölü'nün kapla­dığı alan 9.300 km2'nin üzerindedir ama için­de hemen hiç su bulunmaz. Güneybatıda, yağışlı dönemlerde sulan bollaşan tatlı su gölleri de vardır.
Avustralya çok sıcak ve kurak bir kıtadır. Az yağış alır, üstelik yağan yağmur aşın sıcak nedeniyle hızla buharlaşır. Doğu kıyıları ve dağlar bol yağış alır; içerlere gidildikçe yağ­murlar azalır, iklim kuraklaşır. Kuzeyde yağ­mur yazın, güneyde ise kışın yağar. Batı Avustralya'da kuzeyden güneye büyük iklim değişiklikleri gözlenir. Kuzeyde Timor Denizi kıyılan tropikal, güney kıyıları ise ılımandır.
Avustralya'da mevsimler kuzey yarıküre­nin tam tersidir. Aralık, ocak ve şubat yaz; haziran, temmuz ve ağustos ise kıştır. Ülke­nin üçte biri tropikal bölgede olduğu için kışlar yumuşak ve bol güneşli geçer. Kar yalnızca kıtanın güneydoğusuna ve Tasman-ya'ya yağar.

Bitki Varlığı
Göçmenler Avustralya'ya yıllar boyunca Av­rupa'dan çeşitli bitkiler ve ağaçlar taşıdılar. Bunlann birçoğu kıtaya uyum sağladı. Yerli ağaçlar ise yapraklarım dökmeyen herdemye-şil ağaçlardır. Cüce tiplerinden 90 metreye varanlarına kadar 500 değişik çeşidi olan okaliptüs bunlara iyi bir örnektir (bak. OKA­LİPTÜS). Avustralya'ya özgü bir başka ağaç ise akasyadır. Çoğu mimozaya benzer güzel san çiçekleri olan 750 ayrı çeşit akasya vardır.
Ülkenin iç bölümlerinde yağış o kadar azdır ki hemen hemen hiç bitki yetişmez. Ama yağmur yağdığında, tohumlan belki de yıllar­dır toprağın altında uyuyan binlerce çöl çiçeği açıverir. Kuzeydoğunun nemli sıcağında orki­de, eğreltiotu, palmiye ve hiç görülmedik çiçekler açan ağaçlar, tropik bitkiler yetişir. Güneybatıda ise kırmızı ve yeşil, kanguru pençeleri gibi başka yerlerde eşi bulunmayan kır çiçekleri vardır.
Hayvan Varlığı
Avustralya'da yaşayan hayvanlar da çok il­ginçtir. Yavrulannı ceplerinde taşıyan meme­liler dünyanın başka hiçbir yerinde yoktur. Minicik cepli farelerden koskocaman kangu­rulara kadar pek çok çeşidi olan bu hayvanla-

Avustralya kıtasının büyük bölümünü çöller ve yarıçöl alanlar kaplar. Halk en çok doğu ve güneybatı kıyılarında yaşar.
Australian News and Information Bureau
Avustralya'nın merkezindeki, Avustralya Yerlileri'nin kutsal saydığı kızıl Ayers Kayaları.
ra keseliler denir (bak. KESELİLER). Valabi (küçük kanguru), opossum (bak. OPOSSUM), vombat, bandikut, sincap, tasmanyaşeytanı, tasmanyakurdu hep keseli hayvanlardır. Özel korumaya alınmış olan keseli ayı koala (bak. Koala) ise içlerinde en sevilenidir. Burada bir de gene başka hiçbir yerde rastlanmayan yumurtlayan memeli hayvanlar ya da tekde-likliler yaşar. Bunların ornitorenk ve ekidne denen iki türü vardır. Ornitorenk suda ya­şayan, ördek gagalı, perde ayaklı, kürklü ve yumurtlayan bir hayvandır. Karada yaşayan Ekidne ya da dikenli kanncayiyen ise kesesi­nin içine yumurtlar; kısa, sivri dikenleri vardır ve toprağı çok büyük bir hızla kazabilir (bak. ekidne; ornitorenk).
Avustralya'ya özgü öteki memeliler, fareler ve yarasalardır. Koyunlara aman vermeyen yabanıl köpek dingonun Asya'dan getirildiği sanılmaktadır.
Avustralya'da yaşayan birçok değişik kuş arasında en ünlüleri bir tür yalıçapkını olan kookaburradır. Devekuşu türünden, uçma­yan emu ve tepelideyekuşu ile kuyruğu çengel biçiminde olan ve her türden sesi olağanüstü bir benzerlikle taklit edebilen lirkuşu Avus­tralya'ya özgü kuşlardır (bak. LİRKUŞU).
Rengarenk parlak tüylü papağanlar, kaka-dular, balkuşlan, çardakkuşları, iriayaklar, turnalar, balıkçıllar, ördekler, karabataklar, pelikanlar, siyah kuğular gibi çeşit çeşit kuş da bu ülkede yaşar.
Kıtada taypan ve kaplan yılanı gibi zehirli, piton ve ağaçyılanı gibi zehirsiz yılanlar, timsahlar, çeşitli kertenkeleler ve kaplumba­ğalar da bulunur. Avustralya'daki böcek ya­şamı da çok renklidir. Yerel böcek türleri 500.000'in üzerindedir. Ayrıca göçmenlerin getirdikleri birçok farklı böcek türü de vardır.
Halk ve Yerleşim
İki yüz yıl önce Avustralya'da Asya'dan göçmüş koyu esmer tenli Yerliler'den başka­ları yaşamazdı. 18. yüzyılda Avrupahlar'm yerleşmek üzere geldiği ilk yıllarda burada 500.000 Yerli yaşıyordu. Sayılan giderek aza­
lan Avustralya Yerlileri'nin bugünkü nüfusu ancak 145.000 kadardır. Eskiden toplayıcılık ve avcılıkla geçinen Yerliler'in çoğu günü­müzde çiftliklerde ve kentlerde çalışmaktadır (bak. Avustralya yerlileri). Bu koskocaman ülkede yalnızca 16 milyon insan yaşar. Baş­langıçta burada yerleşen Avrupalılar'ın büyük çoğunluğu İngiltere ve İrlanda'dan göç etmiş­lerdi. II. Dünya Savaşı'ndan sonra yurtların­dan kopmuş binlerce Avrupalı da Avustralya' ya göç etti. 1947-81 arasında yaklaşık 4 milyon göçmen ülkeye yerleşti. Eskiden yü­rürlükte olan Beyaz Avustralya Siyaseti, Av­rupa kökenli olmayan göçmen sayısını kısıtla­mıştı. Bu siyasetin 1970'lerde bırakılmasıyla Asya'dan da çok sayıda göçmen gelmeye başladı.
Avustralya altı eyalete ve iki bölgeye ayrı­lır. En kalabalık eyaletler Yeni Güney Galler ve Victoria'dır. İç kısımlarda ve batı kıyısında nüfus yok denecek kadar azdır. Büyük kent­ler genellikle eyaletlerin başkentleridir. Syd­ney Yeni Güney Galler'in, Melbourne Victo­ria'nın, Brisbane Queensland'in; Adelaide Güney, Perth Batı Avustralya'nın; Danvin Kuzey Toprakları'nın, Hobart ise Tasmanya' nın başkentidir. Tüm ülkenin başkenti ise Avustralya Federal Başkent Topraklan üzeri­ne kurulmuş Canberra'dır.
Başlıca limanlan.Sydney, Melbourne, Ade­laide, Nevvcastle, Brisbane ve Fremantle'dır. Avustralya büyük bir tanm ülkesi olmakla birlikte, halkın beşte dördü kentler ve kasa­balarda yaşar. Evler genellikle ahşap ya da tuğladan tek katlı olarak yapılmıştır. Avlulan ya da dışanda uyumaya elverişli taraçaları vardır. Son yıllarda duyulmaya başlanan ko­nut sıkıntısı devlet ya da özel sektörce yapılan çok katlı apartmanlarla giderilmeye çalışıl­maktadır. Çiftliklerde yaşayanlar kendi elek­trik, su ve kanalizasyon sistemlerini kurarlar. Kitle iletişim araçlannın önemi çok büyüktür. Bir bölümü devletin olan çok sayıda radyo ve televizyon istasyonu vardır. Dağınık ve birbi­rinden uzak olan yerleşim birimlerinde eği­tim, radyo ve televizyon aracılığıyla yürütü-




Solda: Batı Avustralya'nın başkenti Perth. Sağda: Yarra Irmağı'nın öte yakasındaki modern gökdelenleri ile Victoria'nın başkenti Melbourne.








Sydney Harbour Köprüsü'nden Yeni Güney Galler'in başkenti Sydney'in kuşbakışı görünümü.
lür; öğrenciler ödevlerini postayla gönderir­ler. Buna Hava Okulu adı verilir.
Avustralya'da eğitim 6-15 yaş arasında zo­runlu ve yabancı öğrenciler dışında parasız­dır. Ortaöğrenimde liseler, teknik okullar ve tanm okulları vardır.
Sağlık hizmetleri, birbirine uzak yerlerde yaşayanlara uçaklarla götürülür. Royal Flying Doctor Service'in (Krallık Uçan Doktor Ser­visi) doktor ve hemşireleri, hastalarını uçakla ziyaret eder, hastaneye taşır ya da telefon, radyo, telsiz gibi iletişim araçlarıyla öneriler­de bulunurlar. Telefonla, hemen her yerle konuşulabilir. En ıssız bölgelere bile posta düzenli olarak ulaşır.
En güçlü kilise Anglikan Kilisesi'dir. Kato­likler ise nüfusun dörtte birinden biraz fazlası­nı oluştururlar.
Ekonomi
Avustralya'nın dışarıya sattıklarının yüzde 40'ı yün, buğday, et, meyve ve tereyağ gibi ürünlerden oluşur. Bunların en önemlisi yün­dür. Yılda 700.000 ton kırkılmış yün elde edilir. Bu dünya yün üretiminin yaklaşık dörtte biridir. 19. yüzyıl başlarında Avustral­ya'ya dışarıdan yünleri çok değerli olan meri­nos koyunları getirilerek çoğaltılmıştır. Ko­yun çiftlikleri neredeyse küçük bir Avrupa kenti büyüklüğündedir. Koyun kırkma zama­nı, ekipler bir istasyondan öbürüne dolaşır, hayvanları kırkar ve yünleri niteliklerine göre sınıflandırır.
Dış pazarlarda koyunların yünleri kadar etleri de ilgi görür. Avustralya kendi tüketi­minin dışında ABD, Ortadoğu ve başka bazı ülkelere koyun eti satar. Doğu kıyılarındaki otlaklarda sığır beslenir. Ayrıca domuz çift­likleri de vardır.
Avustralya başta Çin ve Hindistan olmak üzere her yıl dışarıya 15 milyon ton buğday satar. Öteki ürünleri yulaf, arpa, süpürgedarı-sı, mısır ve pirinçtir. Oueensland ve Yeni Güney Galler'de şekerkamışı, pamuk, keten ve tütün yetişir. İklim meyve ve sebze yetiştir­mek için çok elverişlidir. Kuzeyde tropikal meyvelerden muz, ananas, mango, guava, papav; güneyde ise portakal, limon, kayısı ve şeftalinin yanı sıra, elma, erik, çilek, frenk-üzümü ve ahududu yetişir. Bu meyvelerin çoğu taze, kurutulmuş ya da konserve olarak dışarıya satılır.
Avustralya dünyanın en kurak kara parça­larından biridir. Irmaklarının su toplamı Tu-na'nınkine ancak erişir. Bu yüzden suyun bir damlası bile çok değerlidir (bak. Sulama).
başka günümüzde boksit, rutil, nikel, manga­nez, uranyum da elde edilmektedir. Ayrıca Avustralya'da petrol ve zengin doğal gaz ya­takları da vardır.
Bir tanm ülkesi olarak bilinmesine karşın, ülkede halkın büyük çoğunluğu toprakta de-
Agent General for South Australia






Northern Territory Tourist Commission
Kuzey Toprakları'nın başkenti Darwin Avustralya'nın en işlek limanlarından biridir.


Karlı Dağlar hidroelektrik projesi dünyanın en büyük projelerinden biridir. Güneydoğu Avustralya'da Snowy Irmağı ile başlayıp Mur­ray ve Murrumbidgee ırmaklarını içine alan proje hem geniş toprakların sulanmasında, hem elektrik üretiminde büyük bir artış sağla­mıştır.
Madencilik, özellikle demir, kömür ve bok­sit, Avustralya'nın dışarıya sattığı malların üç­te birini oluşturur. Kömür Yeni Güney Gal-ler'de çıkarıldığı için fabrikaların çoğu o yöre­de kümelenmiştir. Yıllardan beri çıkartılan al­tın, gümüş, kurşun, çinko, bakır ve kalaydan


Australian Nem and Information Bureau
ğil, fabrikalarda çalışır. Ülkede, uçaktan ta­nm aletlerine kadar her şey üretilir.
Demiryollan ve karayollan ülkenin en uzak yerlerine ulaşırlar. Devlet havayolları Trans-Australia Airlines'dan başka birçok özel ha­vayolu şirketi de vardır.
Yönetim
Avustralya altı eyalet ve iki bölgenin birleş­mesinden oluşmuş federal bir devlettir. Ulu­sal Meclis savunma, ticaret, dış ülkelerle iliş­kiler, gümrük vergileri ve göçmen sorunlany-la ilgili genel yasalar çıkanr. Eyalet yönetim­leri ise kendi eyaletlerindeki eğitim, yargı, ulaşım, sağlık, tarım ve sanayi konulanyla il­gilenirler. Avustralya İngiliz Uluslar Toplulu-ğu'nun bir üyesidir ve öbür topluluk üyeleri gibi İngiltere'ye bağlıdır. Kral ya da kraliçeyi Canberra'da bulunan genel vali temsil eder.
Parlamento, Ulusal Meclis ve Senato'dan oluşur. Ulusal Meclis'te, Kuzey Topraklan ve


Federal Başkent Topraklan'nın birer temsil­cisi ve altı eyaletin nüfuslarına göre dağılmış toplam 148 milletvekili vardır. Senato'da ise her eyaletten 12'şer ve her bölgeden 2'şer kişi olmak üzere 76 senatör bulunur. Küçük eya­letlerin çıkarını korumak için nüfusu ve yüzöl­çümü ne olursa olsun bu sayı değişmez. 18 yaşını bitiren herkes seçime katılmak zorun­dadır. Avustralya Yerlileri'nin seçme haklan vardır, ama seçime katılmaları zorunlu de­ğildir.
Avustralya'nın bölge siyasetinde önemli bir yeri vardır. Büyük Okyanus'ta Norfolk Ada­sı, Timor Denizi'nde Ashmore ve Cartier adalan, Hint Okyanusu'nda Cocos Adalan, Christmas Adası, Heard ve McDonald adala­rından başka Antarktika'nın bir bölümü de Avustralya yönetimindedir.
Tarih
Avustralya'da insan yaşamı 10 binlerce yıl ön­ce başlamıştır. Tarihöncesi yerleşimler biri­kinti tabakalannın altında kaldığı ve henüz, örneğin Afrika'da olduğu gibi, yerkabuğunun hareketleriyle ya da toprağın aşınmasıyla yeryüzüne ulaşamadağı için ilk Avustralya Yerlileri'nin kıtaya geldikleri tarih kesin ola­rak bilinmemektedir. Bugün var olan arkeo­lojik buluntular, Yerliler'in kıtaya 40.000 yıl kadar önce Güneydoğu Asya'dan göç ettikle­rini göstermektedir.
Göçmenlerin Avustralya'ya vardıklan dö­nemde Kuzey ve Güney kutupları çevresinde büyük miktarlarda su donmuş durumdaydı. Suyun önemli bir bölümünün kutuplar çevre­sinde toplanması, denizlerde su düzeyinin düşmesine ve birçok yerde bugün su altında kalmış karaların ortaya çıkmasına yol açmıştı (bak. Buzul ÇaGi). Bu nedenle Asya'dan göç eden Yerliler'in yolun çoğunu yürüyerek aş-tıklan, kalan kısa deniz yolunu ise kanolarla ya da sallarla geçtikleri tahmin edilmektedir.
Avrupalılar'ın Avustralya'ya gelmelerin­den önce Yerliler deniz, ırmak ve göl kıyıla-nndaki verimli alanlarda yerleşmişlerdi. Tas-manya Adası'yla bağlantı, su düzeyinin dü­şüklüğü nedeniyle kendiliğinden oluşmuş bir




köprüyle sağlanırdı. Avustralya köpeği dingo buraya İÖ 6000'de Yerliler tarafından getiril­di. Tam o sıralarda sular yükselip Tasmanya kıtadan ayrıldığı için dingo Tasmanya'ya hiç geçemedi.
Dış Dünya ile İlk İlişkiler
Portekizli gemiciler 16. yüzyılda Avustralya' ya ilk ayak bastıkları zaman burada yaklaşık 500.000 Yerli yaşıyordu. Bunlar 250 deği­şik- dil konuşan 600 kabileye bölünmüşler­di. Avustralya Yerlileri burada, insanların 10.000 yıl önceki yaşamlarına benzer bir ya­şam sürdürüyor, yiyecek toplayarak, hayvan­ları ve böcekleri avlayarak yaşıyorlardı. De­niz ya da ırmak kıyılarında yaşayanlar kendi kabile topraklan içinde balık da avlarlardı. Herkesin kendi silahı vardı ama toprak, yiye­cek ve öteki mallar kabilenin mülküydü. Krallan ya da şefleri yoktu. Dışandan gelebi­lecek herhangi bir saldınya karşı korunmak için örgütlenmiş değillerdi (bak. avustralya yerlileri). Avustralya'ya dışandan ilk gelen­lerin her yıl Karpentarya Körfezi'nde avlan­maya gelen Endonezyalı Macassanlar olduğu sanılmaktadır.
Birçok tarihçi kıtaya Avrupa'dan ilk olarak Portekizli gemicilerin geldiğinde birleşiyorlar.


Portekizliler 1516 ve 1536'da kıtayı inceleyip haritasını çizdiler. 1606'da İspanyol Kaptan Louis de Torres Avustralya ve Yeni Gine'yi ayıran ve bugün kendi adını taşıyan boğazdan geçti. Aynı yıl Hollandalı bir kaptan kuzey kıyılannda araştırmalar yaptı ve haritasını çı-

kardı. Ama buranın yeni bir kıta olduğunu anlayamadı ve Yeni Gine'nin bir parçası san­dı. Doğu Hint Adalan'na (günümüzde Endo­nezya ve Malezya) en iyi yolun Avustralya' nın güneyinden geçtiği anlaşılınca, 1611'den başlayarak çok sayıda Hollanda gemisi Avus­tralya'ya geldi. Hatta buraya Yeni Hollanda denmeye başlandı. Ama Avustralya Yerlileri ile kârlı ticaret ilişkileri kuramayacaklannı düşünen Hollandalılar, adaya hiç yerleşme­diler.
İngilizler'in Gelişi
İlki 1688 ve ikincisi 1699'da olmak üzere Avustralya'ya iki kere gelen İngiliz William Dampier, ilk ziyaretinin ardından gezi anılan-nı yayımladı. Kitap, Avustralya Yerlileri'ni dünyanın en zavallı halkı, Yeni Hollanda'yı ise tehlikeli kayalıklann ardındaki bir dizi ku­ru tepe olarak tanıttı ama İngiltere'de Avus­tralya'ya karşı bir ilgi uyanmasına da neden oldu. 70 yıl sonra İngiltere'nin büyük kâşifle­rinden James Cook, gemisiyle Büyük Okya-nus'a açılarak 1770 Nisan'ında Avustralya'nın doğu (günümüzdeki Victoria) kıyılarına var­dı. Ağustosta tüm doğu kıyısını İngiltere'ye bağladı ve bölgeye Yeni Güney Galler adını verdi.
Cook'la aynı gemide bulunan bilim adamı Joseph Banks, geminin demirli kaldığı sekiz gün boyunca çevredeki insanlan, hayvanlan, bitkileri inceledi; o zamana kadar hiçbir yerde görülmemiş bitkiler keşfetti. Bu konuda yaz­dığı kitap ve Cook'un yolculuk raporları ya­yımlanınca İngilizler, Yeni Güney Galler'in Avustralya'nın batısına ve kuzeyine benzeme­diğine, buralann yaşanabilecek yerler olduğu­na karar verdiler. Avustralya Yerlileri'nin o topraklann asıl sahipleri olduğu kimsenin ak­lına gelmedi.
Bu arada İngiltere'nin Kuzey Amerika kıyı-lanndaki 13 kolonisi bağımsızlıklarını ilan ederek ABD'yi kurmuşlardı. Bu İngiltere'yi iki sorunla karşı karşıya bırakıyordu. Sorun­lardan birincisi doğu denizlerinde İngilte­re'nin ticaret haklannı koruyacak yeni deniz üssünün nerede kurulacağı; ikincisi ise o za­mana kadar Amerikan kolonilerine gönderi­len hükümlülerin bundan böyle nerede bann-dınlacağı idi.
İngiltere'de, Amerika ile savaşın başladığı 1776'dan beri sürgüne mahkûm edilen hü­


kümlüler eski gemilerin içinde, İngiliz liman­larında ve ırmaklarında bekletiliyorlardı. Sayılan her geçen gün artan bu mahkûmlann nereye gönderilecekleri sorununun bir an ön­ce çözülmesi gerekiyordu. İngiliz Başbakanı VVilliam Pitt, sonunda Yeni Güney Galler'de kurulacak bir yerleşim biriminin hem üs, hem sürgün yeri sorununu çözeceğine karar verdi.
Kadın ve erkek 788 mahkûmu getiren ilk gemi, 26 Ocak 1788'de Sydney Cove olarak adlandırılan körfeze girdi. Avustralyalılar bu günü Avustralya Günü olarak kutlamayı sür­dürüyorlar.
Kolonilerin Kurulması
İlk yerleşimi izleyen iki yıl boyunca Sydney' de açlıkla boğuşuldu. Mahkûmların hemen hepsi toprak konusunda bilgisizdi. Bu yüzden buraya ilk gelenler yiyecek bakımından tü­müyle İngiltere'ye bağımlı kaldılar. Ama, za­manla çiftçiliği öğrendiler. Yünün ülkenin başlıca zenginlik kaynağı olacağı da çok geç­meden anlaşıldı. Yünü çok değerli olan meri­nos koyunlannın üretimi hızla arttı.
Tasmanya ve Batı Avustralya'da ilk yerle­şimler Fransızlar'ın gelebileceği korkusuyla çabucak kuruldu. Tasmanya 1825'te ayn bir koloni oldu. Batı Avustralya'ya 1826'da yer­leşildi; 1829'da Yeni Hollanda bölgesinin İn­giltere'nin yönetimine alındığı açıklandı. 1851'e kadar Yeni Güney Galler'e bağlı kalan Victoria'da ilk yerleşimler Tasmanya'dan ge­lerek buradaki topraklara el koyan bir grup tarafından kuruldu. Victoria, 1851'de toprtfk-lannda altın bulunduktan sonra ayn bir kolo­ni oldu.
Oueensland Avustralya'da suç işleyen hü­kümlülerin gönderildiği bir istasyon olarak 1826'da yerleşime açıldı ve 1859'da Yeni Gü­ney Galler'den aynldı.
Güney Avustralya'da yerleşim ise öteki bölgelerden farklı gelişti. Avustralya'yı hiç görmemiş olan İngiliz Edvvard G. VVakefield koloni kurma konusunda yeni bir kuram ge­liştirdi. Bu kurama göre bölgeye yerleşmek isteyen zenginlere toprak parayla satılmalı ve elde edilen gelir, İngiltere'den getirtilecek iş­çilere ücret olarak ödenmeliydi. Güney Avus­tralya yerleşime açılırken bu ilkeler göz önün­de bulunduruldu.
Birleşik Avustralya'ya Doğru
Altın bulununcaya kadar Avustralya'nın nü­fusunda fazla bir artış olmadı. Yeni Güney Galler ve Victoria'da altının bulunduğu 1851'i izleyen 10 yılda, nüfus 740.000'den
Hutchison Library

Macdonnell Dağları'ndan çıkan Todd Irmağı, ancak şiddetli yağmurlardan sonra akmaya başlar.
1.100.000'e sıçradı. Ondan sonraki 30 yılda yeni sanayilerin kurulmasıyla bu sayı üç katı­na çıktı. Altı koloni arasında demiryolu ve deniz bağlantısının sağlanmasıyla halk kendi­ni Tasmanyalı ya da Victorialı olarak tanımla­mak yerine Avustralyalı saymaya başladı. 1901'de koloniler Avustralya Uluslar Toplu­luğu adıyla tek bir ulus olarak birleştiler. Baş­langıçta federal başkent Melbourne'du; 1927'de Canberra'ya taşındı. 1931'de İngiliz­ler ülke üzerindeki denetimlerinden tümüyle




vazgeçtiler ve Avustralya İngiliz Uluslar Top-luluğu'nun bağımsız bir üyesi oldu.

Birliğin Kurulmasından Sonra Avustralya
1901'de Avustralya'nın nüfusu 3 milyonu geç­miyordu. Bugün ise 16 milyonu aşmıştır. Bu gelişmenin temelinde çeşitli ülkelerden birçok göçmenin Avustralya sanayisinin açtığı yeni iş alanlarına çekilmesi yatar. Birliğin gerçekleş­mesinden I. Dünya Savaşı'na kadar olan dö­nem madencilik ve sanayinin gelişme yıllan­dır. İngiltere'nin Almanya'ya savaş ilan etme­siyle, İngiltere'nin yanında savaşa giren Avus­tralya askerleri Çanakkale, Ortadoğu ve Fransa'da savaştılar.
I. ve II. Dünya savaşları arasında Avus­tralya'da sanayinin gelişimi hızlandı. 1939'da savaş çıkınca Avustralya bir kez daha İngilte­re'nin yanında yer aldı. Savaştan sonra nüfu­sunu artırmak için geniş bir kampanya açan Avustralya, birçok ülkeden gelen göçmenler­le çok renkli bir toplum oldu. Bu süre içinde Avustralya Yerlileri'nin durumlannı düzeltici önlemler de alınmaya başlandı.
Bugün Avustralya hem ileri bir sanayi top­lumudur; hem de tanmı ve madenciliği çok gelişmiştir.

AVUSTRALYA EDEBİYATI, Avustralya'da İngilizce yazılmış olan edebiyat yapıtlannı kapsar. Avustralya edebiyatı, önce İngiliz edebiyatının bir uzantısı olarak doğdu. Avus­tralya'da yerleşimin ilk dönemlerinde İngiliz ve Avustralya'da doğmuş yazarlar romanla­nnda ve şiirlerinde İngiliz yapıtlarını örnek aldılar. Ama, Avustralyalı olma bilinci geliş­tikçe, yazarlar olağanüstü kıtalannın özgün deneyimlerini işlemeye başladılar. Kitaplan, öteki göçmenlerce olduğu kadar, Avustralya' ya göç etmeyi düşünen İngilizler'ce de ilgiyle okundu. Charles Rovvcroft'un yazdığı Tales of Colonies (1843; "Kolonilerin Öyküsü") bu tür ilk romanlardan biriydi.
Çağdaş Avustralyalı şair Peter Porter "Do­ğa, gerçek Avustralya doğası, hızla Avus­tralya edebiyatının baş kahramanı oldu ve hâlâ da öyledir" diye yazmıştır. Öncü yazarlar Avustralya'nın doğa yaşamını çarpıcı bir bi­çimde anlattılar. Aynı zamanda da öncü yaşamının sorunlarını ve güçlüklerini, altın madeni yataklarındaki koşulları, mahkûmları ve Yerliler'i ele aldılar. Avustralya edebiyatı­nın bu dönemine ilişkin en önemli romanla-nndan biri, Marcus Clarke'ın, mahkûmların sürgün gönderildiği Tasmanya'daki acımasız koşullan eleştirdiği For the Term of his Natural Life (1874; "Ömür Boyu Hapis") adlı yapıtıdır. Bu dönemin bir başka seçkin roma­nı, Catherine Spence'in 1850'ler Adelaide'ini anlatan Clara Morrison (1854) adlı yapıtıdır.
İlk Avustralya çocuk kitapları genellikle, vahşi kırda yaşanan serüvenlerle ilgiliydi. Bunlann bazılarında tehlikeler abartıldı ve yerli halk gerçekte olduklarından daha sert ve daha vahşi olarak betimlendi. Bu türün en tipik örnekleri, William Hovvitt'in, A Boy's

AVUSTRALYA EDEBİYATI 203
Adventures in the Wilds of Avustralia (1854; "Bir Çocuğun Avustralya'nın Vahşi Köşele­rindeki Serüvenleri") ve Richard Rowe'un The Boy in the Bush (1865; "Vahşi Kırdaki Çocuk") adlı yapıtlarıdır. Bazı kitaplarda ise, İngiliz çocuklarını Avustralya'ya göç etmeye yüreklendirmek için, bu yeni toprağın sundu­ğu olanaklar vurgulandı. Çocuk kitabı yazar­ları, önceleri ya korku veren ya da sadık uşaklar olarak anlattıkları Avustralya Yerlile-ri'ni, 1890'larda daha gerçekçi bir anlayışla betimlediler ve onların kültürüne daha çok önem verdiler. Kate Langloh Parker'in Aus-tralian Legendary Tales (1896; "Avustralya Efsaneleri") ve Aeneas Gunn'ın The Little Black Princess (1905; "Küçük Siyah Pren­ses") adlı kitapları bunlar arasındadır.
Yeni Konulara Yöneliş Dönemi
19. yüzyılın son yıllarında Avustralyalı yazar­lar yeni konulara yöneldiler. Bunların başın­da kırsal toplulukların yaşamı ve mücadeleleri geliyordu. Dönemin üç ünlü kadın yazarı Ada Cambridge, Jessie Catherine Couvreur ve Mrs. Campbell Praed bu akımın başını çekti.
1880'de The Bulletin adlı gazetenin yayım­lanması bir dönüm noktası oldu. The Bulletin Avustralya edebiyatının gelişimini etkiledi ve o dönemdeki birçok yazarın yazılarını ilk kez yayımladı. Gazetede çıkan öykülerin bir bölü­mü kırsal yaşama ilişkindi. Bunların yanı sıra, The Bulletin ilk "kır baladları"nı yayımladı (bak. Balad). Bunlar şairlerin yolculukların­da duydukları yerel kır şiirlerinden geliştiri­len, Avustralya'ya özgü bir balad biçimiydi. İlk kır baladları, Adam Lindsay Gordon'un Bush Ballads and Galloping Rhymes (1870; "Kır Baladları ve Dörtnala Şiirler") adlı yapıtıydı. Öteki balad yazarları Will Ogilvie, Henry Lawson, Edward George Dyson ve belki de en ünlüleri olan A. B. "Banjo" Paterson'du. Steele Rudd'ın, Queensland'da-ki çiftlik yaşamını anlatan ve günümüzde hâlâ okunan kısa öyküleri de bölümler halinde, ilk kez The Bulletin'de yayımlandı.
1890'larda daha gerçekçi bir çocuk edebiya­tına yöneliş görüldü. Ethel Turner'ın yazdığı Seven Little Australians (1894; "Yedi Küçük Avustralyalı") adlı kitap bugün de okunmak­tadır. Yazar, Sydney'de bir ailenin yaşamını anlattığı öyküsünde örnek bir çocuk arama­maları için okurları uyarır. Avustralya ve İngiltere'de büyük basan kazanan kitap ABD'de de yayımlandı ve birçok yabancı dile çevrildi.
Çocuk kitapları arasında, hayvanlar ve onların serüvenleriyle ilgili gerçek ve uydur­ma öyküler de yer alır. Ethel Pedley'in yazdığı Dot and the Kangaroo (1899; "Benek ve Kanguru") ve Norman Lindsay'ın yazıp resimlediği The Magic Pudding (1918; "Büyü­lü Muhallebi") bu tür kitaplara örnektir.
Bu dönemde Miles Franklin'in zamanın güçlü öncü ruhunu ve kahramanlığını işleyen My Brilliant Career (1901; "Parlak Meslek Yaşamım") adlı, roman gibi yazılmış özyaşam-öyküsü ve Joseph Furphy'nin, Such is Life (1903; "Yaşam Böyledir") adlı yapıtı Avus­tralya edebiyatının klasikleri durumuna geldi. My Brilliant Career, 1970'lerde başarıyla fil­me alındı. Benzer konulan ele alan bir kitap da gerçek adı Ethel Florence Lindsay Robert-son olan Henry Handel Richardson'un The Fortunes of Richard Mahony (1917-29; "Ric­hard Mahony'nin Talihi") adlı üçlemesidir. Kitapta, 19. yüzyılın sonlarında büyüyen Avustralya kentlerine akın eden göçmenlerin yaşamlarındaki değişiklikler anlatılır. Ric-hardson, bunun yanı sıra, Avrupa'daki öğren­cilik yaşamını ele alan ve yıllar sonra yeniden ün kazanan Maurice Guest (1908) adlı bir ki­tap daha yazdı. Bazı yazarlar da kent yaşamı ve insan ilişkileri üstünde yoğunlaştı. Louis Stone ve Edvvard Dyson ile We of the Never Nevefûa (1908; "Biz! Asla Hiçbir Zaman") beyaz bir adamın Yerliler ile olan ilişkisi­ni araştıran Aeneas Gunn bu tür yazarlardan­dır.
Çağdaş Avustralya Edebiyatı
Avustralya'da son 50 yıldır çok sayıda yeni edebiyat dergisi yayımlandı; geniş bir okur kitlesi oluştu. Yunanlı, Lübnanlı ve Yahudi göçmenlerle ilgili kitaplar; Uzakdoğu'yu ko­nu alan yapıtlar ve yeni konular edebiyatı zenginleştirdi.
Çağdaş Avustralya romancılannın en ünlü­sü, kitaplarında çok daha geniş evrensel konulan da işlemesine karşın, çoğunluk­la Avustralya'yı yazan Patrick VVhite'tır

(d. 1912). White Avrupa'ya ilişkin bazı karmaşık duygular besler. Bu birçok Avustralyalı yaza­rın belirleyici özelliğidir. White'in büyük de­desi 1826'da İngiltere'den Avustralya'ya göç etmişti; ama aile İngiltere'yle bağlarını koru­muş, White da İngiltere'de doğup, orada eğitim görmüştü. Avustralya'ya yaptığı çeşitli yolculuklardan sonra 1948'de buraya yerleşen White ülkedeki aydın kültürünü sert bir dille eleştirmeye başladı. En ünlü romanlarından biri olan Voss'da (1957), Avustralya'nın kü­çük kentlerini anlattı. Başka bir romanı olan The Tree of Men'de (1950; "İnsanın Soyağa­cı"), küçük ve yoksul bir çiftlikte 1930'lardaki yaşamı betimledi. White 1973 Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazandı.
Bu dönemin başka bir büyük Avustralyalı romancısı, yetişkinlik döneminin büyük bölü­münü İngiltere'de geçiren Christina Stead'dır (1902-83). Romanlarından yalnızca biri, Poor Men of Sydney (1934; "Sydney'li Yok­sullar"), tümüyle Avustralya'da geçer. Öteki tanınmış yazarlar, Ruth Park, Martin Boyd, Shirley Hazzard, Randolph Stow, Hal Porter, Eleanor Dark, Kylie Tennant, Xavier Her-bert, C. J. Koch, David Malouf ve Thomas Keneally'dir. Keneally yapıtlarında, Avus-tralya'daki mahkûm kampları, I. Dünya Sa­vaşı ve Yahudi soykırımı gibi çeşitli konuları ele aldı. Yahudi soykırımını işlediği Schlind-ler's Ark (1983; "Schlindler'in Gemisi") adlı yapıtıyla 1983'te Booker Ödülü'nü aldı. Yerli yazar Colin Johnson, Wild Cat Falling (1965; "Vahşi Kedi Düşüyor") ile ün kazandı. Judith
Wright, David Campbell, Peter Porter, Bruce Dawe, James McAuley, Robert D. Fitzge-rald, Douglas Stevvart, Rosemary Dobson, Gwen Harvvood, Les Murray ve Vivien Smith tanınmış Avustralyalı şairlerdir.
II. Dünya Savaşı'ndan sonra Avustralya çocuk edebiyatının sınırları genişledi. 1950-60'ların en ünlü yazarları Eleanor Spence, Patricia Wrighton, H. F. Birnsmead, Nan Chancy, Reginald Ottley ve İngilizce konuşu­lan ülkelerdeki en iyi çocuk kitabı yazarların­dan biri olarak kabul edilen Ivan Sout-hall'dur. Southall heyecanlı serüvenleri ger­çekçilikle birleştirir. İlk romanı olan Hills End'de (1962; "Tepelerin Sonu") su taşkınları ve fırtınalarla mücadele eden çocukları anla­tır. Ash Road'da (1965; "Kül Yolu") bir orman yangınını konu alır. Daha sonraki yapıtları, Brectd and Honey (1970; "Ekmek ve Bal") daha çok, değişik kişilikler arasındaki ilişkileri; What About Tomorrovv (1977; "Ya­rın Ne Olacak") 1930'larda kentte yaşanan bir gençlik aşkını işler.
Patricia Wrightson'un kent ve taşra yaşa­mıyla ilgili düşsel öyküleri, Yerliler'in yaşamı ve kültürü konusundaki bilgisi, onu günümü­zün en ilginç ve en sevilen yazarlarından biri yapmıştır. The Nargun and the Stars (1973; "Nargun ve Yıldızlar"), Behind the Wind (1981; "Rüzgârın Ardında") adlı yapıtları onun düş gücünün zenginliğini gösterir.
AVUSTRALYA YERLİLERİ. Avrupalıların 17. yüzyılda Avustralya'yı buluşundan en az

AVUSTRALYA YERLİLERİ 205
40.000 yıl önce insanlar Asya'dan göç ederek Avustralya topraklarına yerleşmişlerdi. O za­manlar deniz çok daha sığ olduğu için bir kıtadan ötekine rahatlıkla geçilebiliyordu. Avrupalı göçmenlerin gelmesiyle bu toprakla­rın asıl sahipleri olan Yerliler topraklarından sürülüp çıkarıldı. Avrupalılar'la aralarında çıkan çatışmalar ve hızla yayılan salgın hasta­lıklar sonucu çok sayıda Yerli öldü. 17. yüzyılda sayıları 300.000'i bulan Avustralya Yerlileri'nin sayısı 1981'de 145.000'e düştü. Bunların yarısından fazlası Yerliler ile Avru­palıların melez çocuklarıydı. Yerliler çoğun­lukla kentlerde ya da taşra kasabalarının kenar semtlerinde yaşarlar. Queensland ile Kuzey Topraklan'ndaki Yerliler ise özel kamplarda yaşar ve sıkı bir denetim altında tutulurlar.
Geleneksel Yerli Yaşamı


Avustralya Yerlileri'nin tenleri koyu, saçları siyah ya da kahverengidir. Ama saç rengi ve yüz çizgilerinde bölgeden bölgeye değişen farklılıklar da vardır.
Geleneksel olarak avcı-toplayıcı olan Yerli­ler kanguru ve opossum gibi hayvanları, sürüngenleri ve kuşları avlayarak, balık tuta­rak, kabuklu deniz hayvanları toplayarak, böcek, yaban balı, yumurta, tırtıl, meyve, tohum ve kökler arayıp bularak yaşarlardı. Toprağı işlemedikleri ve hayvan beslemedik­leri halde, doğal kaynakları dikkatle kullanır ve korurlardı. Ustalıkla değerlendirdikleri doğal çevrelerini, bugün olduğu gibi eskiden de çok iyi tanırlardı. Evcilleştirdikleri tek hayvan dingo denilen bir tür yabani köpekti. Odunlan birbirine sürterek yaktıkları ateşin kızgın küllerinde yemeklerini pişirirlerdi. Yi­yeceklerini geniş alanlardan toplayan her Yerli grubu ya da kabilesi, kendi bölgesinin sınırlarını ağaç, kaya, pınar gibi doğal öğeler­le belirlerdi.
Göçebe olduklan için fazla eşyalan olmazdı. (bak. Göçebelik) . Avustralya'nın soğuk güney yöresinde kışın kürk gocuk giyenler varsa da, genel olarak kalın giysilere gereksinimleri yoktu. Gerektiği zaman ağaç kabukları, yap­rak, hayvan postu gibi malzemeyle mia-mia ya da gunyah denen geçici barınaklar yapar­lardı.
Gereç ve Silahlar
Yerliler'in gereç ve silahları, basit bir tekno­lojiyle yapılmalarına karşın, son derece etki­liydi. Genellikle tahta, bitki lifleri ve yonta­rak biçimlendirilmiş taşları kullanırlardı. Er­keklerin taştan baltaları ve deniz kabukların­dan ya da yontulmuş taştan bıçakları vardı. Kadınlar ise kökleri sökmek için sopalar, topladıkları yiyecekleri taşımak için sepetler, fileler ve tahta çanaklar kullanırlardı. Yerliler ağaç ve böcek kabuklarından, deriden ve liflerden çok değişik kaplar yapmışlar, bunlan otlann tohumlarını öğütüp un yapmak, içinde su biriktirmek ve eşyalarını taşımak için kullanmışlardır.
Yerliler'in başlıca silahları tahta sopalar, mızraklar ve bumeranglardı (bak. Bume­rang). Mızraklarını uzak hedeflere fırlatmak için özel mızrak atıcılar kullanırlardı. Bunlar, bir ucunda mızrağın sapının yerleştirildiği bir yuva olan tahta sopalardı. (Böylece, ele alındı-



Kabile ikiye ayrılır, her yarı kendi içinde tekrar küçük birimlere bölünürdü. Kabile içinde kimin kiminle evlenebileceği kurallara bağlanmıştı. Kabilenin iki alt grubundan bir rinden olan bir erkek ancak öteki alt gruptan bir kızla evlenebilirdi.
Toplumsal örgütlenmelerinin bir başka gö­rünümü totemleriyle ilgiliydi. Genellikle bir bitki ya da hayvan olan totem grubun simge­siydi ve grupla özel bir ilişkisi olduğu kabul edilirdi (bak. Totem). Yerliler'in inanışlarında toprağın özel bir yeri vardı. Toprağın, ataları­nın dünyada yaşayıp kültürlerini oluşturduğu



ğında kol uzunluğunu artıran, dolayısıyla atış için ek güç sağlayan bir mekanizma oluşuyor­du.) Ayrıca dövüşürken kendilerini korumak ve saldırıları savuşturmak için tahtadan kal­kanlar kullanırlardı.
Haberleşme çubuğu Avustralya Yerlileri' nin çok çarpıcı bir buluşuydu. Üzerine çentik­ler ve çizgiler oyulmuş olan bu sopayı bir haberci, kabileler arasında iletişim kurmak amacıyla taşırdı. Sopanın üzerindeki işaretler haberin ayrıntılarıyla ilgiliydi ve haberin doğ­ru olarak ulaştığından emin olmaya yarıyor­du. Bu çubuklar her zaman ortak bir dile sahip olmayan ya da düşman kabileler arasın­daki iletişimi kolaylaştırırdı. (Bazı uzmanlar Avustralya'da, Yerli kabilelerin sayısı kadar, yüzlerce değişik dil olduğunu belirtir.)
Avrupalılar'ın gelmesiyle Yerliler, çeşitli işlenmiş maddeler ve araçlar kullanmaya baş­ladılar. Artık tüfeklerle avlanıyor, takma motorlu tekneler, naylon ağlar kullanarak balık tutuyorlardı. Oysa eskiden ağaçtan oyulmuş ya da ağaç kabuğundan yapılmış kanolar ve sallarda, deniz kabuğundan ya da taştan yaptıkları kancalarla ve tuzaklar kura­rak balık avlarlardı.
Kabile Yaşamı
Yalnızca temel gereksinimlerini karşılayarak yaşayan Yerliler büyük aile grupları içinde yaşarlar, bir yörede yaşayan tüm gruplar ise kabileyi oluştururdu. Kabile üyeleri akrabay­dı ve birbirine karşı belirli görevleri vardı.
dönem olan "düş çağı"ndan kendilerine kalan bir armağan olduğuna inanırlardı. Delikanlı­lar, bazıları acıyla sınanmak olan bir dizi dinsel törenle derin gizlere ortak olurdu. Bu törenlerde yapılan corroboree adlı danslar için Yerliler bedenlerini renkli kilden şekiller­le, tüy ya da başka süslerle donatırlardı.
Günümüzde Avustralya Yerlileri
Birçok Avustralya Yerlisi artık geleneksel biçimde yaşamıyor. Bazıları çiftliklerde bazı­ları da kentlerde çalışıyor. Bazı Yerliler ise özel kamplarda ya da kentlerin yoksul mahal­lelerinde devlet yardımıyla yoksul bir yaşamı sürdürmeye çalışıyor. Avrupalılar'la karşılaş­maları Yerliler'in birçoğunun büyük sıkıntıla­ra düşmesine ve bazılarının umutsuzlukla kendini içkiye vermesine neden oldu. Ama
bazıları da yeni koşullara uymayı başarmıştır. Ne var ki, birçok Yerli topraklarının ellerin­den alınmış olmasından ötürü hâlâ öfkelidir. 1972'de Whitlam hükümetinin işbaşına gel­mesi bu konuda bir dönüm noktası oldu. "Yerliler'in haklarının kabul edilmemesi biz, bütün Avustralyalılara küçültür" diyen Baş­bakan Whitlam, parlamentonun desteğiyle 1976'da Yerliler'in toprak hakkını tanıdı ve Yerli sorunlarıyla ilgili bir bakanlık kurdu.
AVUSTURYA, Avrupa'nın ortalarında Do­ğu ve Batı Avrupa'nın birleştiği bölgededir. Kuzeyinde Almanya ve Çekoslovakya; güne­yinde İtalya ve Yugoslavya; batısında Liech-tenstein ve İsviçre; doğusunda Macaristan yer alır. Günümüzdeki büyüklüğü, 1918'de yıkı­lan Avusturya-Macaristan İmparatorluğu (bak. Avusturya İmparatorluğu) zamanında­ki boyutlarıyla karşılaştırıldığında çok küçük kalır. Ülkenin başkenti ve en büyük kenti olan Viyana'ya ilişkin bilgileri viyana madde­sinde bulabilirsiniz.

AVUSTURYA'YA İLİŞKİN BİLGİLER
YÜZÖLÇÜMÜ: 83.855 km2. NÜFUS: 7.554.000 (1987). YÖNETİM BİÇİMİ: Federal cumhuriyet. BAŞKENT: Viyana. Ülke nüfusunun beşte biri burada yaşar.
COĞRAFİ ÖZELLİKLER: Doğu Alpler'in dağlık bölgeleri­nin büyük bölümü ile Pannonia düzlüklerinin bazı bölümleri ülke sınırları içindedir.
İHRAÇ ÜRÜNLERİ: Demir cevheri, çelik, kereste ve kâğıt hamuru, sanayi ürünleri, makine.
ÖNEMLİ KENTLER: Viyana, Graz, Linz, Salzburg, İnnsbruck, Klagenfurt, Bregenz, Eisenstadt.
EĞİTİM: 6-15 yaş arası çocukların okula devam etmesi zorunludur.


Avusturya genellikle dağlıktır. Alpler'in doğu uçları ülkeyi boydan boya kapladığı için ulaşımı güçleştirir; ama orta kesimlerdeki vadiler ulaşımı kolaylaştırır. Avusturyalıların çoğu, bu vadilerin alçak kesimlerinde yerleş­miştir (bak. Alp DaGlari).
Avusturya coğrafyasına dorukları karlı dağ­lar egemendir. Aşağılarda dik uçurumlar, olağandışı görünümlü kaya kütleleri, sık or­manlar ve dağ gölleri vardır. Batıdaki Tirol eyaletinde bulunan Achensee Gölü, deniz düzeyinden 929 metre yüksekliktedir. Hemen yanı başındaki komşu eyalet Salzburg'da da birbirinin benzeri 20 göl bulunur. Tüm Avru­pa ülkeleri arasında yalnızca İsviçre'de, böyle inanılmaz güzellikteki koyaklar, çağlayanlar ve buzullarla boy ölçüşebilecek doğal güzel­likler bulunur. Avusturya'nın kuzeyindeki çayırlık ve çiftlikler de gerçekten eşsiz güzel­liktedir.
Alpler'in Tuna Irmağı'na kadar uzanan yumuşak eğimli etekleri yer yer çayırlar ve çok güzel ağaçlık alanlarla bezenmiştir. Tuna Irma­ğı Avusturya'nın kuzey kesiminden geçerek doğuya, Karadeniz'e doğru akar (bak. TunaIr maGi).
Avusturya'nın Gelenekleri ve Kültürü
Avusturya'nın resmi dili Almanca'dır; ama yüzlerce yerel lehçe vardır. Ülkenin dokuz eyaletinde yaşayan insanlar, alışkın oldukları yaşama biçimlerini, mutfak ve giyim gelenek­lerini bugün de sürdürmektedir. Kuş tüyü ya da elik (kır keçi) kıllanyla süslü fötr şapkalar­la birlikte giyilen parlak düğmeli yelekler ve deriden yapılmış kısa pantalonlar, Avus­turya'da çok yaygın olarak görülür. Avustur­yalı kadınlar bazen, rengârenk işlemeli bluz ve yelek ile belden büzgülü eteklerden oluşan yerel giysilerini giyerler.
Ülke nüfusunun yaklaşık yansı köylerde yaşar. Gösterişli tahta işleri ve duvar resimle-riyle köyler son derece göz alıcıdır. Evler çoğunlukla tuğladan yapılır. Tahtadan yapı­lan çatılar eğiktir ve dışarıya doğru sarkar.
çekoslovakya
almanya federal cumhuriyeti

Tuna lrrns
Salzburg



İkinci kat pencereleri önünde balkonlar var­dır. Bazen, Tirol'de olduğu gibi, evlerin ağaçtan yapılmış üçüncü bir katı bulunur. Bütünüyle ahşap evler de yapılmaktadır. Avusturyalıların çoğunluğu Katolik olduğu için evlerini gösterişli Meryem Ana ve aziz resimleriyle süslerler. Yol kenarlarında aziz türbeleri de vardır.
Haydn, Mozart, Schubert ve baba-oğul Johann Strauss'lar gibi dünyaca ünlü pek çok besteci Avusturyalıydı. Viyana'daki sanatsal ortam, Beethoven ve Richard Strauss gibi Avusturya yurttaşı olmayan bestecileri de kendine çekmiştir. Avusturya'da pek çok büyük şair, romancı ve oyun yazarı yaşamış­tır. Üniversiteleriyle ünlü olan Avusturya'da Viyana 150 yıldır, bilim ve tıpta olduğu kadar sanat ve müzik alanında da dünyanın sayılı merkezlerinden biridir.
Tarım, Madencilik ve Sanayi
Yaklaşık 500 bin Avusturyalı küçük çiftlikler­de çalışır; ama toprak çok verimli değildir. Gübre kullanarak çavdar, yulaf, arpa, buğ­day, patates, şalgam ve şekerpancarı üretilir. Alpler ile Tuna Irmağı arasında kalan bölge­deki bağların üzümlerinden elde edilen Avus­turya şarabı dünyaca ünlüdür. Son yıllarda eti ve sütü için beslenen hayvanların sayısında da belirgin bir artış olmuştur.
Özellikle Almanya ve öteki Avrupa ülkele­rinden milyonlarca turist, yazın güzel dağ görünümleri arasında dolaşmak, kışın kayak yapmak için Avusturya'ya gelir. Turizm ülke­nin başlıca gelir kaynaklarından biridir. Önem­li bir sanayi dalı ise ladin ve çam ormanlarıyla beslenen ağaç işleme sanayisidir. Keresteci­lik, ağaç işleyen bıçkıhane ve fabrikalarla bir­likte, Avusturyalılar'a çeşitli iş olanakları sağlar. Kimyasal madde, giyim, deri eşya ve çalgı yapımı, günümüzdeki öteki önem­li sanayi kollarıdır. Linz ve Donavvitz'te demir ve çelik üretilir; çelik üretiminde yay­gın olarak kullanılan Linz-Donawitz adlı yük­sek ısılı fırın yöntemi burada icat edilmiştir. Avusturya'da ayrıca linyit, demir cevheri, kurşun, çinko, bakır, magnezyum elde et­mekte kullanılan magnezit, grafit ve petrol vardır. Dağlardaki göl ve akarsuların suyun­dan yararlanılarak elektrik elde edilir.
Avusturya'nın en önemli kentleri arasında, güzel Tirol Dağları arasında kurulmuş İnnsbruck; Mozart'ın doğum yeri olan, kalesi ve müzik şenlikleriyle ünlü Salzburg ile Graz ve Linz gibi sanayi kentleri sayılabilir.
Viyana önemli bir sanayi, ticaret, ulaşım ve haberleşme merkezidir. Birleşmiş Milletler'e bağlı kuruluşların ve başka uluslararası örgüt­lerin çoğunun yönetim merkezleri Viyana' dadır.
İmparatorluktan Sonra Avusturya
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu (bak. Avusturya İmparatorluğu) 1918'de yıkıl­dığında, topraklarının dörtte üçü Çekoslo­vakya, İtalya, Polonya, Macaristan, Roman­ya ve Yugoslavya arasında paylaşıldı. Avus­turya zayıf duruma düştü. Fiyatların aşırı yükselmesi sonucu Avusturya parası değer kaybetti ve ulus yoksullaştı. 1920-21 kışında çok sayıda insan açlıktan öldü. Avusturya

ZEFA

Viyana Belediye Sarayı (Rathaus), Avusturya'nın başkentini süsleyen, 19. yüzyıldan kalma zarif bir Gotik yapıdır.
birkaç yıl boyunca, başka ülkelerden aldığı borçlarla ayakta durabildi. Bu sırada, parça­lanmış Avusturya-Macaristan İmparatorluğu' nun Almanca konuşan halkı Almanya ile birleşme isteğinde bulundu. Avusturya hükü­meti bu isteği kabul etmedi. 1930'larda Avus­turya doğumlu Hitler ve öncülük ettiği Nazizm' in yükselişi sırasında Avusturya'nın, Alman­ya'nın bir parçası olduğu savı yinelendi. Bir hükümet darbesi ve ayaklanma girişimleriyle Avusturya Başbakanı Engelbert Dollfuss'un öldürülmesinden sonra, 1938'de Hitler ve ordusu Avusturya'yı işgal ederek Almanya' nın bir eyaleti durumuna getirdi.
İşte bu nedenle Avusturya, II. Dünya Savaşı'na Almanya'nın yanında katıldı. Ülke savaştan çok zarar gördü; savaşın sonuna doğru bir yandan batılı Müttefikler'in öte yandan da SSCB ordusunun Avusturya'yı iş­gal etmeleri sonucu, ülkenin bir bölümü yıkı­ma uğradı. Yaklaşık 160 bin Avusturyalı sa­vaşta yaşamını yitirdi.
1945'te Almanya'nın yenilmesi sonucu Avusturya, Almanya'dan ayrıldı. Ülkeleri, ABD, İngiltere, Fransa ve SSCB birlikleri tarafından işgal edilmiş dört bölgeye ayrılan Avusturyalılar, savaştan sonra çok zor yıllar geçirdiler. Ülke yavaş yavaş savaşta aldığı yaralarını sardı, kendini toparladı. Sonunda 1955'te tüm yabancı birliklerin ülke toprakla­rından çekilmesi kabul edildi. Avusturya 1938'de çizilen sınırları içinde bağımsız bir cumhuriyet oldu. Avusturya parlamentosu, ülkenin sürekli yansızlığını ilan eden bir de yasa çıkardı.
AVUSTURYA İMPARATORLUĞU. Bugün küçük bir ülke olan Avusturya, yüzyıllar süren imparatorluk döneminde Orta Avru­pa'nın büyük bir bölümünü kaplamıştır.
1914'ten önceki bir Avrupa haritasına ba­kıldığında, Avusturya-Macaristan adlı tek bir devletin, Orta Avrupa'nın hemen hemen tümüne yayıldığı görülür. 1815'te ülkenin sınırları daha genişti ve Avusturya İmparator­luğu olarak anılıyordu. 14. ve 15. yüzyıllarda, haritalarda aynı renkle gösterilen bu toprak­lara, Habsburg ailesinin olduğunu belirtmek amacıyla, Habsburg Mülkü deniyordu. (Habsburg aynı zamanda, ailenin bugünkü İsviçre sınırları içinde bulunan şatosunun adıydı.)
Bugün Avusturya, Çekoslovakya ve Maca­ristan bu büyük devletin parçalanması sonu­cunda oluşmuş, bazı topraklar ise İtalya, Romanya, Yugoslavya ve Polonya sınırları içinde kalmıştır.
İmparatorluğun Kuruluşu
Bu büyük imparatorluğun çöküş nedenini açıklamak sanıldığı kadar güç değildir. İmpa­ratorluğun temelleri Habsburg topraklarının birleştirilmesiyle atılmıştı. İmparatorluk top­raklarında yaşayanların arasında, Habsburg
egemenliği altında olmak dışında hiçbir ortak yan yoktu. Halklar kendi kökenlerine ilgi duymaya başlayınca, "Avusturyalı" değil; Al­man, Çek, Hırvat ya da Macar olduklarının bilincine vardılar. Her halk kendi kendini yönetmek istedi. Gerçekten Avusturya İmpa­ratorluğu'nun tarihi tek bir ailenin öyküsü­dür; bu nedenle İngiliz ya da Fransız halkları­nın tarihine benzemez.
Asıl "Avusturya", Tuna Irmağı kıyısına kurulmuş, başkenti Viyana olan küçük bir dukalıktı (bir dük tarafından yönetilen ülke ya da toprak parçası). 1273'te Kutsal Roma imparatoru seçilen ve "Avusturya Dükü" unvanını alan Rudolf, dukalığı yöneten ilk Habsburg'du. Kutsal Roma İmparatorluğu, başlarında kendi kralları bulunan farklı dev­letlerden oluşuyordu. İmparator bu krallarca seçiliyordu (bak. Kutsal Roma-Germen İmpa
ratorluğu).
1438'de bir başka Habsburg, II. Albrecht, 1440'ta ise III. Friedrich, Kutsal Roma impa­ratoru seçildi. Yaklaşık 400 yıl boyunca Avus­turya, Habsburg ailesinin özel mülkü olarak kaldı.
Habsburglar güçlerini artırmak amacıyla, sürekli yeni topraklar arıyorlardı. Yeni top­raklar elde etmenin bir yolu da prenseslerle evlenmekti. Prenseslere babalarından kalan krallıklar, Habsburg mülkiyetine geçiyordu. İspanya, Bohemya, Macaristan, Hollanda ve İtalya'nın bazı bölümlerini topraklarına katan Habsburg hanedanının, Almanya'da da top­rakları vardı.
 
 
     
  Bugün 32 ziyaretçi (48 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol