WwW.Bilgi-Akademi.Tr.GG
  HİNDİSTAN
 


Milli Marş:
JANA-GANA-MANA-ADHINAYAKA, JAYA HE
BHARATA-BHAGYA-VIDHATA
PUNJAB-SINDHU-GUJARATA-MARATHA-
DRAVIDA-UTKALA-BANGA
VINDHYA-HIMACHALA-YAMUNA-GANGA
UCCHHALA-JALADHI TARANGA
TAVA SUBHA NAME JAGE
TAVA SUBHA ASHISHA MAGE
GAHE TAVA JAYA GATHA.
JANA-GANA-MANGALA DAYAKA, JAYA HE
BHARATA-BHAGYA-VIDHATA,
JAYA HE, JAYA HE, JAYA HE,
JAYA JAYA JAYA, JAYA HE

Marşın Türkçe Çevirisi:
Sen tüm insanların zihinlerinin hükümdarı, Hindistan’ın kaderini çizensin. İsim Punjab, Sind, Gujarat ve Maratha’nın, Dravid, Orissa ve Bengal’in kalplerini canlandırır; Vindhya ve Himalaya tepelerinde yankılanır, Yamuna ve Ganga müziklerine karışır ve Hint denizin dalgalarınca şarkı gibi söylenir. Senin rahmetin için dua eder ve seni övmek için şarkı söylerler.
Tüm inanarın kurtuluşu senin elindedir, sen Hindistan’ın kaderini çizen.
Zafer, Zafer, Zafer Senin olsun.


Milli Amblem:

Hindistan’ın milli amblemi Uttar Pradesh’te Varanasi yakınındaki Sarnath Aslanı’nın bir heykelidir. Heykel 3. milattan önce 3. yüzyılda İmparator Ashoka tarafından Buda’nın huzur ve kurtuluş kitabını tüm dünyaya ilk kez duyurduğu noktayı işaretlemek amacıyla dikilmiştir. Milli amblem bu yüzden çağdaş Hindistan’ın eski çağlardan gelen dünya barışı ve huzuru konusundaki kararlılığının bir sembolüdür.
Gücü, cesareti ve güveni temsil eden dört aslan (biri görünmüyor) dairesel bir sütun başlığı üzerinde durur. Sütun başını dört küçük hayvan sarmıştır – dört yönün bekçileri: kuzeyin aslanı, doğunun fili, güneyin atı, ve batının boğası. Başlık tamamen açmış hayatın ve yartacı ilhamın asıl kaynağını temsil eden bir lotüsün üzerindedir. Amblemin altında Devanagari yazısıyla “sadece gerçek zafere erer” anlamında “Satyameva Jayate” sloganı kazılıdır.

Milli Bayrak:

Hint bayrağı özgürlük sembolü olarak tasarlanmıştır. Merhum Başbakan Nehru bayrağı sadece Hindistan için değil tüm insanlar için özgürlüğün sembolü olarak nitelendirmiştir.
Bayrak eşit ölçülerde yatık üç renkten oluşur. Üstte safran rengi, ortada beyaz ve altta koyu yeşil. Bayrağın genişliğinin uzunluğuna oranı 2/3’tür. Beyaz şeritin ortasında Sarnath Aslan Sütunu’ndaki hukuk tekerleği Dharma Chakra’yı simgeleyen deniz mavisi bir tekerlek vardır. Tekerleğin çapı beyaz şeritin genişliği kadardır ve üzerinde 24 tel vardır. Safran rengi cesareti, fedakarlığı ve feragat ruhunu; beyaz saflığı ve gerçeği; yeşil ise inancı ve bereketi temsil eder.


Milli Hayvan :

Kaplan

Panthera Tigris, büyük Asya etçili, kedigillerden, dört ayaklı, yelesiz, siyaha yakın çapraz çizgilere ve beyaz karına sahip, sarımtırak kahve rengindedir. Gücü ve ihtişamı ile deyimlere konu olmuştur.
Bugün dünyamızda çok az aslan kalmıştır. Hindistan’daki kaplan popülasyonu on sene önce bir kaç yüze kadar düşmüştür. Hindistan Hükümeti Kaplan Projesi programıyla kaplan popülasyonunun korunması için büyük bir girişim başlatmıştır. Bugün bu proje sayesinde Hindistan’da bulunan kaplan sayısında önemli bir artış sağlanmıştır.


Milli Kuş :

Tavus Kuşu

P. cristatus türünün erkeği, Hindistan’a özgüdür. Göz kamaştırıcı tüyleri ve yelpaze şeklinde açılan açıp gösterişli rengarenk kuyruğu vardır. Tavus kuşları sülünlere benzerler.
Hindistan’da yabani olarak yaşayan (bazı köylerde evcilleştirilen) tavus kuşları su yakınlarındaki ağaçlık bölgelerde yaşarlar. Eskiden eti içi beslenen Tavus kuşlarının avlanması yasaklanmıştır.
Dişisi tüyleri farklıdır. Bu kuşlar güzel görünüşlü olmalarına rağmen sesleri çirkindir.


Milli Çiçek :

Lotus

Lotüs, sığ sularda yetişen geniş yapraklı ve kokulu parlak çiçek açan bir bitkidir. Yaprakları ve çiçekleri suda yüzer ve içinde hava bulunduran uzun sapları vardır. Büyük çekici çiçekleri birbiri üzerine simetrik şekiller oluşturacak şekilde yatan taç yapraklarına sahiptir.
Rahatlatıcı güzelikleriyle bilinen lotüsleri bir havuzda çiçek açmış bir şekilde seyretmek son derece zevklidir. Hindistan’da kutsal lotüs efsanevidir ve hakkında geliştirilmiş çok halka ait ve dini mitoloji vardır


Milli Ağaç :

Banyan

Banyan, dalları geniş bir araziye yeni bir ağaç gibi yayılan Hint incir ağacı, Ficus bengalensisdir. Kökleri daha sonra yeni gövdeler ve dallar oluşturur. Bu özelliği ve uzun ömürlülüğünden dolayı ağaç ölümsüz kabul edilir ve Hindistan mitleri ve efsanelerinin ayrılmaz bir parçasıdır. Bugün bile Banyan Ağacı köy hayatında önemli bir yere sahiptir ve gölgesinde köy toplantıları yapılır.


Milli Meyve :

Mango

Olgunken yenen, etli, olmamışı turşu için kullanılabilien Mangifera indica ağacında yetişen mango tropik iklimlerin en önemli ve en çok yetiştirilen meyvelerinden biridir. Bu sulu meyve ayrıca zengin bir A, C ve D vitaminleri kaynağıdır. Hindistan’da çeşitli büyüklük, renk ve şekle sahip yüzden fazla mango türü vardır. Mangolar Hindistan’da çok eskiden beri yetiştirilmektedir. İsmi şair Kalidasa’nın şiirlerinde geçer. Çinli hacı Hieun gibi İskender’de bu meyveyi tatmışlardır. Akbar Lakhi Bağı diye bilinen Darbhanga’da 100,000 mango ağacı dikmiştir.


Başkent: Yeni Delhi

Dinler: Hindu %80, Müslüman %14, Hıristiyan %2.4, Sih %2, Budist %0.7, diğerleri %9


Milli Günler: 15 Ağustos Bağımsızlık Günü, 26 Ocak Cumhuriyet Günü
İklim :
Kuzeydeki Himalaya Sıradağları tüm ülke için mükemmel bir meteorolojik bariyer oluşturmaktadır. Ülkenin büyüklüğüne ve farklı kabartısına rağmen musonları mevsimsel etkisi tüm ülkede belirgindir. Kuzey Hindistan’ın büyük bir bölümü tropikal bölgeninin dışında kalsa da tüm ülkede yüksek sıcaklık ve kuru kışın hakim olduğu tropikal iklim etkilidir.

Nüfus : 1.02 milyar (yaklaşık 2004 de)

Etnik gruplar: Hint-Ari %72, Dravidyen %25, Moğol and ve diğerleri %3

Resmi Dil: Hintçe. İngilizce yaygına kullanılmakta ve anlaşılmaktadır.

Yüzölçümü: toplam: 3,287,590 km2 toprak: 2,973,190 km2 su: 314,400 km2

Kara sınırları: toplam:: 14,103 km

Komşu ülke sınırları: Bangladeş 4,053 km, Butan 605 km, Burma 1,463 km, Çin 3,380 km, Nepal 1,690 km, Pakistan 2,912 km

Kıyı uzunluğu : 7,000 km
Zaman: Hindistan Standart Zamanı (Griniç Meridyeni + 5 buçuk saat)

Para : 1 Rupi = 100 Paise1 US$ = 43 Rupi (yaklaşık Aralık 2004 de)1 Rupi = 32325 TL (yaklaşık Aralık 2004)
Hindistan Tarihi

Hindistan’ın tarihi hakkında bilgiler, Aryalardan başlamaktadır. Bundan önceki dönemler içindeki olaylar hakkında çok çeşitli ve kesin olmayan bilgiler mevcuttur. Dravitleri yenerek Hindistan’a yerleşen Aryalar, Yunan istilaları, İskender’in saldırıları, Asoka dönemi, Mouryo İmparatorluğu, Gupta Devri, Hunlar, Harşalar, Kuzey ve Güney Sülaleler Dönemi, Türk-Moğol Hakimiyeti, Arapların, Gaznelilerin, Babür Devletinin fetihleri, Avrupalıların yerleşmeleri ve bugünkü Hindistan’ın kurulması safhaları takib eder.

M.Ö. 2000 yıllarında Himalayaları aşarak gelen Aryalılar, Hindistan’da asırlarca sürecek bir hayat tarzının temelini attılar. Daha sonraları Maurya İmparatorluğu Hindistan’a hakim oldu. Bu imparatorluğun yıkılmasından sonra hakim olan Guptaların ülkedeki hakimiyetine Hun saldırıları son verdi. Bundan sonrası, ülkede kurulan prenslikler dönemi ve aralarında yaptıkları savaşlarla geçti.

Müslümanlar, Hindistan’a ilk olarak sekizinci asırda geldiler. 712 yılında Muhammed bin Kasım’ın ordusu Hindistan’a girdi. Bunu müteakiben ülkede Müslüman Arap ordularının ve Gaznelilerin fetihleri görüldü. Gaznelilerin Sultan Mahmud zamanında başlattıkları seferleri, Muhammed Guri Han zamanında Hindistan’ın tamamının fethedilmesiyle sonuçlandı. Bundan sonra 1206-1290 yıllarında Memlukler, 1290-1320 yıllarında Halaciler, 1320-1413 yıllarında Tuğluklar ve 1526 yılına kadar da Ludiler Hindistan yönetimini ellerinde tuttular.

On beşinci asır başlarında bir ara Timur Han ordusuyla Hindistan’ın büyük bir kısmını topraklarına kattı. Böylece Hindistan’da Türk-Hind İmparatorluğu başladı. Timur Hanın soyundan Babür Şah, bütün Hindistan’ı fethederek Gürganiye (Babür İmparatorluğu) Devletini kurdu. Bu devlet, İngilizlerin Hindistan’ı işgaline kadar bölgede 342 sene hükümranlığını sürdürdü.

Babür İmparatorluğu zamanında Hindistan’da yüzlerce büyük İslam alimi yetişip insanlara doğru yolu gösterdiler, ilim öğrettiler. İslam dinine sokulmak istenen bid’atleri yok ettiler. Bu büyük alimler arasında en meşhurlarından bazıları, İmam-ı Rabbani, Muhammed Ma’sum Faruki, Ubeydullah-ı Ahrar, Muhammed Zahid, Derviş Muhammed, Muhammed Baki-billah, Nur Muhammed Bedevani, Mazhar-ı Can-ı Canan, Senaullah-ı Dehlevi, Abdullah-ı Dehlevi, Abdülhak Dehlevi, Abdülaziz Dehlevi, Muinüddin Çeşti’dir.

Avrupalıların Ümit Burnunu dolaşarak Hindistan’a ulaşmaları, 16. yüzyılda burada ilk ticaret merkezinin kurulmasına yol açtı. İngilizler, Hindistan’ı işgal ettikten sonra, Müslüman halka çok eziyet ettiler. 1906 yılında Svaraç (kendi kendini yönetme) sloganı ile bağımsızlık savaşı başlatıldı. Bu arada Hindistan Müslüman Birliği kurulmuştu.

1919 yılında Gandhi ile birlikte Hindistan’da pasif direnme ve protesto hareketlerine başlandı. 1935’te ilk anayasa kabul edilerek parlamenter düzen kuruldu. 18 Temmuz 1947’de tam bağımsızlığını kazanarak, dünya devletleri tarafından tanındı. 26 Ocak 1950’de Hindistan Birliği olan devletin ismi Hindistan Cumhuriyeti olarak değiştirildi. Bugün de bu isimle anılmaktadır.

Ülke yönetim yönünden eyaletlere bölündü. Ekonominin büyük ölçüde bozulduğu bir dönemde yapılan seçimleri İndra Gandhi’nin başkanlığındaki Kongre Partisi kazandı. Radikal tedbirleri başarıyla alan İndra Gandhi, 1971’de erken seçime giderek büyük bir zafer kazandı. Aynı sene Hindistan ile Pakistan arasında savaş çıktı. Bu savaş neticesinde Doğu Pakistan yani Bangladeş bağımsızlığını ilan etti. Baskı rejimi uygulayan İndra Gandhi, 1974’den itibaren halk desteğini kaybetti.

1977’de yapılan seçimleri Canata Partisi kazandı. Canata Partisi yönetimde başarılı olamayınca, 1980’de yapılan seçimleri tekrar Kongre Partisi kazandı. Aynı sene özerklik için mücadele eden Sihler, büyük bir mücadeleye başladılar.

1984 Ekimde iki Sih muhafızı İndra Gandhi’yi bir suikast neticesinde öldürdü. Bunun üzerine başbakanlığa Raciv Gandhi getirildi. İç çatışmalar hala devam etmekte olup, Hindularla-Müslümanlar arasında çatışmalar büyük hız kazandı. Başbakan Raciv Gandhi 22 Mayıs 1991’de uğradığı bombalı suikast sonucunda öldü.
Hindistan gerçekten çok ilginç bir ülke...
Gazetelere verilen evlenme ilânlarına bir göz atıvermek bile yeterli olabilir bu ilginçliğin ne düzeylerde seyrettiğini kavrayabilmek için: "Şu kastın evlenme yaşına gelmiş olan kız ve erkekleri şu kapalı salonda, şu gün toplansınlar".

Dört ana kastın bölünmüş olduğu yaklaşık üç bin alt-kasttan birinin, evlilik çağına gelmiş binlerce üyesi bu gazete ilânıyla birlikte bir kapalı salonda toplaşıp birbirlerinin dest-i izdivacına talip oluveriyorlar.
Sihizm, Hinduların işte bu kast sistemine bir tepki olarak ortaya çıkmış ve bundan beş asır önce Hinduizm ve İslam dinlerinin en iyi özelliklerini bir araya getirme fikrinden doğmuş.
Sihlerde kast yok, dul kadınların yakılması, içki ve tütün kullanılması ise kesinlikle yasak. Sihler makas ve jilet kullanmıyorlar, sakallarını örüyorlar, saçlarını da kesmiyorlar.
Sokakta yürürken ağızlarını bir bezle kapatan insanlara rastlıyoruz zaman zaman. Bunların Jainler olduğunu öğreniyoruz.
Budizme çok benzeyen bu dinin taraftarları yaşayan canlılara zarar vermekten müthiş korkuyor ve kesinlikle et yemiyor. Hatta bazı keşişler kazara bir böcek kaçar korkusuyla ağızlarını sürekli bir parça bezle kapatıyorlar. Bunların içinde, maddi şeylere değer vermemenin bir belirtisi olarak çıplak gezenlere de rastlanıyor.


Delhi'de "açık çamaşırhane" İlk durağımız Delhi.
Bir zamanlar "İngiliz tacındaki elmas" olarak adlandırılan Delhi, bugün dünyanın en kalabalık demokrasisine başkentlik ediyor.

Kentin her yerinde kollektif bir çamaşır yıkama ve kurutma harekâtı gözümüze çarpıyor. Meydanlarda, parkların çevresindeki demir parmaklıklarda dur durak demeksizin, yıkanmış çamaşırlar kurutuluyor.

İnsanlar o kadar beyaz giyiyorlar ki doğal karşılamak gerek herhalde bu "açık çamaşırhane" görünümündeki kenti.
Kentin her yanı yemyeşil. Oyuncakmış izlenimi veren üstü sarı, dışı siyah mini mini sevimli taksiler dolaşıyor yollarda.

Büyük caddelerden birine K.Atatürk adının verilmiş olması dikkatimizi çekiyor. Bir zamanlar Hint-Türk imparatorlarının fil sırtında gezindikleri Delhi sokaklarında şimdi binlerce motosiklet inanılmayacak gürültüler çıkararak fır dönüyor.

Dört kişilik bir ailenin motosiklet yolculuğunu izliyoruz merakla. O denli rahat ve sereserpe oturmuşlar ki sanki limozinde gidiyor gibiler!


Kuş Hastanesi İlkin, sokaklardaki insan seline bakıp bakıp, "Delhi, Hindistan'ın en kalabalık kenti olsa gerek!.." diye düşünmüştüm.
Oysa Delhi, nüfus yoğunluğunda ancak üçüncü geliyormuş. Bunu öğrendikten sonra diğer iki kentin caddelerini düşünmek bile istemiyor insan!
Ülkede, sokakta yatanların sayısı inanılmayacak boyutlara ulaşmış. Ancak, tüm yoksulluğa karşın, hırsızlık ender görülen olaylardan Hindistan'da.
Sokaklardaki sefalet görüntüleri yanısıra sadece kuşlar için yapılmış bir hastane de bulunuyor Delhi'de.
Kuş Hastanesi'nin hemen yanında bu hastaneyi kuran dini tarikatın mabedini görüyoruz. Hastanede onbinlerce kuş ameliyat ediliyor, tedavi görüyor. Kuşlara süper ihtimam gösterilirken bu hastanenin bahçesine giren meraklı çocukları ise bakıcı sopayla kovalıyor! Ne mutlu Hintli kuşlara! Darısı da tüm insanların ve diğer hayvanların başına!..
Yeşil sahalarda kriket oynayan insanlar görüyoruz sürekli. Caddeler inanılmayacak derecede hareketli ve her şey doğal seyri içinde akıp gidiyor sanki.
Ve öylesine doğal karşılanıyor ki her şey, yolun kenarına motosikletini park edip ana caddeyi genel tuvalet gibi kullanan insanlar bizim dışımızda kimsenin ilgisini çekmiyor. Süper lüks apartmanların hemen dibinde, naylon torbalardan yapılmış birkaç metrekarelik mezar gibi evlerin önünde çaresiz görünümlü insanlar görüyoruz zaman zaman.
Her yerde karşımıza çıkan ve son derece özenle yapılmış dev boyutlardaki yağlıboya sinema afişleri ise bu ülkede sinema endüstrisinin gücünü kanıtlıyor sanki.
Zaman zaman, Hintlilerin doğuştan birer profesyonel fotomodel olduğunu düşünüyorum...
Minicik çocuklar, ya da yaşlı amcalar fotoğraflarının çekildiğini anladıkları zaman inanılmayacak kadar ustaca poz veriyorlar.
Sonra da "fotorupi, fotorupi" diye fotoğraf çekenin peşinden koşturup Hint parası rupilerden istiyorlar.
Çocuklardan birine verince de bunu gören diğerleri akın akın "fotorupi" diye diye geliyorlar. Yılan oynatan adamın uzaktan fotoğrafını çekiyoruz "rupi, rupi" diye işaret ediyor ta oradan!..

HİNDİSTAN
Para Birimi : Hindistan Rupisi. Konuşulan Diller : Resmi dil Hintçe'dir. Otellerde İngilizce anlaşabilmek mümkün.
Uçuş Süresi : Dubai aktarmalı 7 saat. Saat Farkı : 3.5 saat ileri.
 
İklim-Sıcaklık :Hindistan'ın iklim ve mevsim alanı inanılmazdır. Kuzey' deki Himalaya Vadilerinde dört mevsim ılıman bir iklim yaşayabilirken, ülkenin diğer bir ucu olan Deccan'da tropikal bir iklim vardır. Giyim : Yazlık ve baharlık giysiler tavsiye edilir. Yağmurluk ve şemsiye bulundurmakta fayda vardır.
Sağlık ile ilgili detaylar : Oteller haricinde yemek yenmesi ve musluklardan hiçbir şekilde su içilmemesi ve pet şişe tabir edilen kapalı içecekler tavsiye olunur. Ayrıca Malarya (sıtma) aşısı yaptırılması tavsiye edilmektedir. Ülkenin baharatlı yemeklerine bünye alışık olmadığı için mide ve bağırsak problemleri yaşanabiliyor. Seyahat süresince gerekli olacak ilaçların yanınızda bulundurulması tavsiye edilir. TÜRK KONSOLOSLUKLARI Türk Konsolosluğu : 50 N. Niaya Marg Chanakyapur New Delhi 110021 Tel: (11) 601701
ÖNEMLİ TELEFONLAR Ülke Kodu : 91 Indira Havalimanı : 11 391351 Türkiye'ye Telefon Nasıl Açılır? : 00+90+alan kodu+telefon numarası Cep telefonlar çalışmamaktadır (Cep telefonu sistemleri ülkemizdeki standartlardan farklı olduğu için). Ancak isteyenler cep telefonu kiralayabilir. Sadece büyük şehirlerde çalışmaktadır.
DİĞER BİLGİLER Bankalar : Hafta içi her gün 10:00 -14:00. Müzeler : 10:00-15:00. Çoğu hafta sonları kapalıdır. Dükkanlar : Pazar hariç 09:00-01.00 / 16:00-19:00. Voltaj Düzeyi : 110/220 Volt. KDV : Vergi iadesi yoktur. Bahşiş :
 
% 5 ile % 10 arasında Bahşiş uygundur.

Hindistan, dünyanın en gelişmiş uygarlıklarından birinin beşiğidir. Büyük imparatorlukların ve uygarlıkların kurulması ve sona ermesi bu kıtada Avrupa’dan çok daha önce gerçekleşmiştir. Hindistan, bir ülke olarak birlik ve bütünlük içinde olmaktan çok, değişik ırk, kültür ve dinlerin birarada yaşamaya çalıştığı mozayik bir görüntü içindedir. Tarihî özellikleri yanında Hindistan’ı önemli kılan bir başka etken de Hinduizm ve Budizm gibi iki büyük dinin bu topraklarda doğarak gelişmiş olmasıdır.
Eski çağlarda Mısırlılar ve Romalılar, deniz yoluyla Güney Hindistan’a gelmişler ve daha da ilerleyerek Güney Doğu Asya’ya kadar ulaşabilmişlerdir. Günümüzde Hindistan, Endonezya adalarında bile anayurt olarak kabul edilmektedir. En ünlü Hint Destanları’ndan biri olan Ramayana Destanı Güneydoğu Asya Adalarındaki halk tarafından bugün bile söylenmektedir.

M.S. 52 yılında Apostle Saint Thomas, Güney Hindistan’daki Kerala bölgesine gelmiş ve burada ilk Hristiyan faaliyetlerini başlatmıştı. Sonraki yüzyıllarda güney Hindistan’da Hindu krallıkları kurulmuş, kuzeyde ise yükselişe geçen Budizm giderek etkinliğini kaybetmiştir. M.S. 630 yılında Sind ve Gujarat eyaletlerinde başlayan ilk İslamî faaliyetler bu dinin de yayılmasını sağlamıştır.
Gazneli Sultan Mahmut'un temsili resmi

İslam güçleri bölgede ilk etkilerini Gazneli Sultan Mahmut’un seferleriyle göstermiştir. Bugün Afganistan’da Kabil ile Kandahar arasında bulunan Gazne şehri 1001 yılında Hindistan’dan getirilen bir çok ganimetle zenginleşmekteydi. Çünkü Mahmut’un orduları ele geçirdikleri şehirlerde değerli ve taşınabilir ne varsa söküp götürmekteydiler. 1033 yılında Mahmut’un ölümünden sonra yerine geçen kral, yüzlerce kilometre uzaklıktaki Benares’i bile işgal edebilmişti. Ancak, Gazne şehrinin 1038 yılında Selçuk Türkleri’nin eline geçmesinden sonra Hindistan’a yapılan akınlar bir süre için durdu.

Sonraları, bu tür geçici akınlar yerini kalıcı işgallere bıraktı. 1192 yılında Muhammed Ghori, ordusunu Pencab’tan geçirerek Hindistan’a girmiş ve Ajmer’i almıştı. Ertesi yıl Ghori’nin Generali Kutub-id Din, Benares’i ve Delhi’yi ele geçirmiştir. Muhammed Ghori’nin öldürülmesiyle Kutub-id Din Delhi’nin ilk Sultanı olmuştur. Kutub-id Din ve kendisinden sonra gelen diğer Müslüman sultanların buradaki hakimiyetleri zaman zaman küçülüp erimiş; zaman zaman da kuvvetlenip gelişmiştir. Bunda sultanların kişiliklerinin ve kişisel başarılarının rolü olduğuna hiç kuşku yoktur. 1398 yılında Timur’un ordularını Semerkand üzerinden Delhi’ye doğru yürüyüşe geçirmesine kadar Delhi’de değişik bir çok Sultanlık kurulmuştur. 1500 yıllarına kadar bölgeyi elinde tutan Timur, daha sonra Babür Şah yönetimindeki ordulara yenilince Hindistan’da Moğol dönemi başlamıştır.
 




HİNDİSTAN, Çin'den sonra dünyanın en kalabalık ülkesidir. Hindistan, Pakistan, Ban­gladeş ve Bhutan ile Nepal devletleri Hindis­tan Yarımadası'ndadır. Üçgen biçimindeki bu kara parçası kuzeyde Himalaya Dağlan'ndan güneyde Komorin Burnu'na kadar 3.000 km uzunluğundadır. Dağların kuzeyinde, Çin'e bağlı bir eyalet olan Tibet yer alır. Hindistan Yarımadası'nın batısında Afganistan ve İran, doğusunda Birmanya bulunmaktadır. Yarım­adanın Hint Okyanusu'na giren bölümünün batısı Umman Denizi, doğusu ise Bengal Körfezi ile çevrilidir. En güney ucunda Sri Lanka (Seylan) Adası vardır.

HİNDİSTAN'A İLİŞKİN BİLGİLER

YÜZÖLÇÜMÜ: 3.287.800 km2. NÜFUS: 783.044.000 (1987).
YÖNETİM BİÇİMİ: Bağımsız cumhuriyet, ingiliz Uluslar
Topluluğu üyesi. BAŞKENT: Yeni Delhi.
DOĞAL YAPI: Ülkenin büyük bir bölümünü Ganj Irmağı ve kollarının suladığı geniş bir ova kaplar. Güneyde, 600-700 metre yükseklikteki Dekkan Yaylası yer alır. Kuzey ve kuzeydoğu sınırında Himalaya Dağları yük­selir.
BAŞLICA ÜRÜNLER: Buğday, arpa, mısır, darı, pirinç, şeker, patates, yerfıstığı, çiğit, çay, tütün, pamuk ipli­ği, jüt, kereste, kömür, demir, manganez, bakır.
BAŞLICA SANAYİLER: Pamuk, jüt ve ipek dokumacılığı, şeker, mühendislik, demir-çelik.
DIŞARIYA SATILAN ÖNEMLİ ÜRÜNLER: Dokuma ürün­leri, çay, ham jüt ve pamuk, deri, manganez ve de­mir, fındık, çuval ve çantalar.
ÖNEMLİ KENTLER: Bombay, Kalküta, Madras, Haydara-bat, Ahmetabat, Kanpur, Delhi, Puna, Luknov, Nag-pur, Varanasi, Haura, Agra, Madurai, Caypur, indur, Allahabat, Amritsar, Patna.
EĞİTİM: Tüm eyaletlerde eğitim zorunludur. Okuma yazma oranı yüzde 40'tır.

Hindistan İngiliz Uluslar Topluluğu'na bağ­lı bir cumhuriyettir. Tarihin en eski ülkelerin­den biri olmakla birlikte çok genç bir devlet­tir. Kültürü ve gelenekleri 4.000 yıl öncesine dayanır, oysa bağımsızlığını ancak 1947'de ka­zanabilmiş ve devlet olabilmiştir. Yüzölçümü bakımından dünyanın yedinci büyük ülkesidir.
1947'ye kadar Pakistan ve Hindistan tek bir ülkeydi. Hindu çoğunluk ile Müslüman azın­lık arasındaki dinsel anlaşmazlıklar, iki ayrı ülkenin ortaya çıkmasına yol açtı. Bu ayrılma Hindistan'ın İngiltere'den bağımsızlığını ka­zandığı tarihte gerçekleşti. Hindistan'ın Müs­lüman bölgeleri Pakistan'a bağlandı.
Bağımsızlıktan önce Hindistan'ın 500 yerel hükümeti doğrudan doğruya İngiltere tarafın­dan yönetiliyordu. 1947'den sonra Keşmir'in dışındaki bütün eyaletler Hindistan ya da Pakistan'a bağlandı (bak. keşmir).
Ülke nüfusunun yarıdan fazlası kuzeydoğu Hindistan'da yer alan Ganj ve Brahmaputra ırmaklarının deltasında yaşar. Hindistan baş­lıca üç bölüme ayrılır: Kuzeyde, Himalaya­lar'ın etekleri ve bazı tepeleri yer alır. Ondan sonra İndus, Ganj ve Brahmaputra'nın sula­dığı geniş ovalar gelir. Üçüncü bölüm ise güneydeki yaylalardır.
Himalayalar. Dünyanın en yüksek dağları olan Himalayalar Hindistan'ın kuzey sınırın­da büyük bir yay çizer (bak. himalaya dağla­rı). Daha alçak sıraları kuzeybatıdan güneye doğru uzanarak Umman Denizi'ne kavuşur. Kuzeydoğuda ise Bengal Körfezi'ne varır. Dağlar geçit vermediği için komşu ülkelere karayoluyla varmak çok zordur. Arada geçit­ler varsa da, bunlardan bazıları Alpler'den daha yüksektir ve yalnızca yazları geçilebilir. Buna karşın Hindistan ile Tibet arasında yüzyıllardır ticaret yapılmaktadır. Mallar ge­nellikle katır ve sığır, bazen de koyun sırtında taşınır. Kuzeybatı Hindistan ile Pakistan ara­sındaki geçitler ise ulaşıma daha elverişlidir. Yüzyıllar önce, Büyük İskender başta olmak üzere, istilacılar hep bu yoldan Hindistan'a saldırmışlardır.
Bu dağlık yörede halk yiyeceğini kendi yetiştirir. Dışarıya en çok satılan ürün çaydır. Kuzeydoğuda, Darciling'de ve Assam'da çok nitelikli çay üretilir. Ormanlar kereste için yetiştirilir.
İndus, Ganj ve Brahmaputra Ovaları. Hin­distan'ın kuzeyindeki ve Pakistan'daki büyük ovalar doğuda Bengal Körfezi'nden, batıda Umman Denizi'ne kadar yayılır. Himalaya­lar'ın eriyen karlarından oluşan dereler, bü­yük ırmaklara dönüşerek ovaları sular. Bu ırmaklar ovalarda yaşayan milyonlarca köylü ve çiftçi için yaşamsal önem taşır, çünkü yağmur yok denecek kadar az düşer.
Irmaklar başlıca üç gruba ayrılır: Batıda Jhelum, Çinap, Ravi, Beas ve Satleç gibi kollarıyla İndus bulunmaktadır. Beş kolun birden aktığı yere "beş ırmak diyarı" anlamı­na gelen Pencap denir. 1960'ta Hindistan ile Pakistan İndus ve kollarının sularından ortak
laşa yararlanmak için bir anlaşma yaptılar. Hindistan dünyanın en büyük barajlarına sahiptir. Ayrıca yaygın bir sulama şebekesi bulunmaktadır. Barajlarda toplanan sular, kanallarla tarlalara taşınır. Büyük Mangla, Sukkur, Tarbela ve Çeruthoni en önemli barajlarıdır. İndus vadisindeki ovalarda buğ­day, darı ve pamuk yetiştirilir. Büyükbaş hayvanlar ve koyun beslenir. Ganj, Hindistan'ın ikinci büyük ır­mağıdır. Kollarıyla birlikte Himalayalar'dan doğar. Ayrıca güneydeki yaylalardan çıkan kollarla da birleşir. Yukarı Ganj'ın geçtiği topraklar İndus vadisindeki gibi kanallarla sulanır. Çünkü burada da yağış azdır. Vadinin aşağı kesiminde her yıl bir kuru, bir de yağışlı mevsime rastlanır. Yağışlı mevsime muson rüzgârları neden olmaktadır (bak. MUSON). Muson rüzgârlarının getirdiği bol yağış pirinç, şekerkamışı ve jüt için çok elverişlidir. Büyük ovaları sulayan ırmakların en doğuda kalanı Bengal Körfezi'ne dökülen Brahmaputra'dır. Tibet Yaylası'ndan çıkan Brahmaputra'ya orada Can-Po denir. Aşağı Brahmaputra va­disinde iklim ve yetişen ürünler Aşağı Ganj' dakinin aynıdır. Her iki ırmak da denize dökülürken sayısız kola ayrılır .
Güney Yaylalar. Tümü yüksek olan bu yaylalar, ovaların bitiminden, yarımadanın ucuna kadar üçgen biçiminde uzanır. Kuzey­de yaylalar Vindiya Dağları ile başlar; doğuda ve batıdaki yükseltiler Doğu Gatları ve Batı Gatları adını alır. (Gat merdiven demektir.) Batı Gatları doğudan daha sarp ve yüksektir. Yayla bu yüzden doğuya doğru eğimlidir ve ırmaklar batıdan doğuya doğru akar. Goda-vari, Krişna ve Koveri ırmakları batı kıyısın­dan çıkmalarına karşın, yaylayı ortadan kese­rek doğuda denize dökülürler.
Yaylanın güneyinde Nilgiri Sıradağları yer alır. Güney Hindistan'ın başlıca ürünleri kah­ve, çay, kauçuk, pirinç, darı, biber, baharat, portakal, guava (jöle yapılan sarı etli bir meyve), hindistancevizi ve mangodur. Or­manlık dağlarda tikağacı, Hint ağacı (mobilya yapımında kullanılan sert odunlu bir ağaç), abanoz ve bambu vardır. Dekkan'ın kuzeyin­de pamuk, güneydeki tepelerin eteklerinde kahve, çay ve kauçuk yetişir. En bereketli pirinç tarlaları doğu kıyılarındadır. Öteki yerlerde başlıca besin darıdır. Meyvenin en bol olduğu yer orta kesimlerdir. Çok yağmur yağmamasına karşın ırmaklar sayesinde sula­ma yapılabilmektedir.
Hindistan'da pek çok yabanıl hayvan yaşar. Himalayalar'ın eteklerinde ve Ganj deltasın­da kaplanlara rastlanır. Pars, kurt, yaban domuzundan başka, sayıları birkaç yüzü geç­meyen aslan vardır. Bu aslanlar Gucerat eyaletinin Gir Ormanı'nda koruma altında yaşamaktadır. Himalayalar'ın eteklerinde ve yaylanın ıssız kesimlerinde yaşayan filler ev-cilleştirilerek iş gördürülür. Öbür yabanıl hayvanlar Kuzey Amerika'dakinden daha kü­çük olan kara ayı, çakal, yaban köpeği, çizgili sırtlan, yabankeçisi, yaban öküzü ve çeşitli geyiklerdir. Öyle çok maymun vardır ki, bunlar her yıl tonlarca yiyeceği silip süpür-dükleri için insanların başının derdidir. Sıtma taşıyan sivrisinekler de her yıl 1 milyon insanın ölümüne neden olur. Hindistan'da yılan oynatıcılarının gösteri hayvanı olarak kullandığı zehirli yılanların en korkuncu kob­ralar ile engereklerdir.

Tarım ve Kırsal Yaşam

Hindistan, birbirinden değişik diller konuşan çeşitli insanların yaşadığı bir ülkedir. Uzun geçmişi boyunca sayısız saldırılara uğramış, gelenlerin Yerli halktan insanlarla evlenmesi sonucu böyle bir çeşitlilik doğmuştur. Oysa dinlerde fazla çeşitlilik yoktur. Büyük çoğun­luk Hindu'dur. Ayrıca Müslümanlar, Sihler, Budacılar ve Zerdüştler bulunmaktadır. Zer-düştler İS 8. yüzyılda İran'dan Hindistan'a göç etmiştir. Simgesi ateş olan bir tanrıya taparlar. (Hindistan'daki halklar, dinler ve dillerle ilgili daha geniş bilgiyi BUDA VE BUDACILIK; HİNDULAR VE HİNDU DİNİ; İSLAM; SİHLER maddelerinde bula­bilirsiniz.) Nüfusun yüzde 80'i köylerde yaşar. Her köyün marangozu, bakkalı, dokumacısı ve çömlekçisi vardır. Büyük köylerde ise bisiklet, otomobil ve öteki motorlu taşıtları onaracak bir tamirci bulunur. 50 yıl öncesine kadar, çiftçiler ancak kendi köylerinin gerek­sinmesini karşılayacak kadar ürün yetiştirebi-liyorlardı. Oysa artık para getirecek pamuk, jüt gibi ürünler de yetiştiriyorlar. Yeni üretim yöntemleri sayesinde köye gerekenden fazla­sını üreterek, satıyorlar. Sulamanın yaygınlaş­masının bu değişimde büyük rolü olmuştur.
Üst üste yığılmış kerpiç evleri, dar patika­larda başlarının üzerinde testi taşıyarak yürü­yen alımlı kadınlarıyla, köylerin görünümün­de yüzyıllardır hiçbir değişiklik olmadığı sanı-labilir. Eşyaları başlarında taşımaya alışmış olan bu kadınların yürüyüşleri son derece ahenklidir. Kadın erkek tarlalarda çalışan Hint köylüleri Avrupalılar gibi her mevsim düzenli olarak çalışamazlar. Bunun nedenle­rinden biri üretim için muson yağmurlarına bel bağlanan tarlalarda, çiftçilerin kuru mev­simlerde hiçbir iş yapamamasıdır. Örneğin, pirinci ancak yağmurdan sonra, tarlaları su basınca ekebilirler. Sulama yapılan tarlalarda ise su ürüne gerekli olduğu zaman verilir. Bunun dışında toprak kaskatı ve kupkuru olduğu için sürmek ya da ekime hazırlamak türünden çabalar işe yaramaz.
Geliştirilmiş tohumlar kullanılarak daha iyi ürün elde etmenin artık mümkün olduğu Hindistan'da kimyasal gübre, gelişkin sulama yöntemleri ve zararlılara karşı etkili öldürücü ilaçlar kullanılmaktadır. Ne var ki, sel ve kuraklık gibi doğal felaketler sık sık ürünleri yok etmekte ve insanları açlığa sürüklemekte­dir. Toprak reformları, kira ile çiftlik işleten köylülerin üründen daha fazla pay almalarını sağlarken, hükümetler de köylere uzmanlar göndererek, çağdaş tarım yöntemlerini köylü­lere öğretiyor. Bütün bunlar olurken, hâlâ öküz ve mandaların çektiği karasabanla sürü­len topraklar çoğunluktadır. Traktör türün­den yeni tarım araçları çok pahalı olduğu için hükümetler köylüye kredi vererek bu araçları almaya özendiriyor. Yalnızca sulama için değil aynı zamanda evlere, okullara, fabrika­lara elektrik sağlamak için de büyük baraj projeleri gerçekleştiriliyor.
Yaklaşık 10 çocuktan 8'inin ilkokula gittiği Hindistan'da ortaöğrenime ve üniversi­teye devam edenlerin sayısında belirgin bir yükselme gözleniyor. Yetişkinler okuma yaz­ma kurslarına giderken, zanaatkarlar da yeni teknolojiye ayak uydurabilmek için eğitiliyor­lar. Uzak köylerdeki çocukların öğrenimi için ise televizyon aracılığıyla eğitim yapılıyor.

Kentler ve Ulaşım

Hindistan'da çok eski ve büyük kentler var­dır. Başkent Yeni Delhi'dir. Pamuklu bez fabrikaları ile Bombay, çeşitli sanayi kuruluş­ları ve demiryolu atölyeleriyle Lahor, jüt fabrikaları ile Kalküta büyük sanayi merkez­leri olmanın yanı sıra, eyalet ya da bölge başkentleridir. Başlıca limanlar Bombay, Kalküta ve Madras'tır. (Bu kentlere ilişkin ayrıntılı bilgiyi kendi maddelerinde bulabilir­siniz.) Hindistan'ın büyük kentlerini süsleyen eski ve yeni yapılar, çepeçevre yoksul gece­kondularla kuşatılmıştır. Köylerin çoğunlukta olmasına karşın, yeni kentler modern fabrika­ları ve yeni yerleşme birimleriyle hızla büyü­mektedir.
Sanayinin oldukça büyük bir hızla geliştiği Hindistan'da demir-çelik, kimyasal gübre, petrol üretim tesisleri, elektrik santralları, motorlu araç, uçak ve taşıt yapan fabrikalar vardır. Ayrıca mekanik aletler, çimento, do­kuma, kimyasal maddeler, elektronik aletler de üretilmektedir. Oysa eskiden bunların çoğu başka ülkelerden satın alınırdı.
Hindistan'da yaygın bir demiryolu ağı var­dır. Kuzeybatı Hindistan'dan güneyde Banga-lor'a gitmek dört gün sürer. Asya'nın en uzun ve en çok kullanılan demiryolları bu ülkede­dir. Karayolları taşımacılığa elverişli olmadığı için, yük trenleri ile taşıma yapılır. Bu trenler olağanüstü mühendislik başarılarıdır. En şaşı­lası olan ise, kuzeybatıdaki Hayber ve Bolan geçitlerinden Nilgiri ve Himalayalar'daki yer­leşme yerlerine tırmanan demiryoludur. Yı­lan gibi kıvrılan raylar, sayısız tünellerden geçerek sarp dağlar boyunca uzanır.
Bu uçsuz bucaksız topraklarda hava trafiği de hızlı bir gelişme içindedir. Başlıca kentler arasında uçaklar işler. Uluslararası havayolla­rı ise Bombay, Delhi, Kalküta ve Madras gibi büyük kentleri dünyanın öteki kentlerine bağlar.
Yeni yollar 19. yüzyılda yapılmaya başlan­dı. Bunlardan biri Kalküta'dan bugün Pakis­tan'da kalan Peşaver'e giden büyük karayo­ludur. Yollarda, yaklaşık 30 km ara ile yolcuların geceyi geçirebilecekleri dinlenme yerleri vardır. Karayolları ve demiryolları yapılmadan önce insanlar Kalküta'dan batıya, Camna (Yamuna) ve Ganj ırmakları yoluyla erişirlerdi.

Hint Halkı

Hintliler'in büyük çoğunluğu Hindu'dur. Yaklaşık 80 milyon Müslüman, 18 milyonun üstünde Hıristiyan, 13 milyon kadar Sih, 5 milyon Budacı, Hindu dininin bir kolu olan 3 milyon Cayna ve sayıları az olan çeşitli dinlere bağlı insanlar vardır.
Hindu dini yalnızca bir din değil, insanları kast adı verilen, toplumsal sınıflara ayıran bir sistemdir. Her kastın kendine öz­gü kuralları vardır. Dört temel kastın dışında, Hindular'ın sahip olduğu hakların hiçbirine sahip olmayan ve onlarla birlikte bulunmala­rına izin verilmeyen bir de kast dışı paryalar vardı. Ne var ki, 1950 Anayasası ile paryalara karşı bu türden davranışlar yasadışı ilan edil­di. Kast sisteminin ise giderek eski etkisini yitirdiği görülüyor.
Sığır eti yemeyen Hindular'ın başlıca besini pirinçtir. Yoksul aileler ise daha ucuz olduğu için darı yer. Yemeklerde çoğunlukla un ve su ile yoğrularak fırında pişirilen bazlama türün­den çapatti yenir. Çapatti genellikle merci­mek çorbası ve bol baharatlı güveçle iyi gider. Hintliler'in çok kullandıkları köri denen ba­harat pilava, ete, balığa, tavuğa ve sebzelere konur.
Hintli kadınların geleneksel giysileri sarV dir. Uzun bir kumaş vücuda sarılarak, kalan ucu omuzlara alınır. Bazen sarinin ucu başa örtülür. Sarinin altına kısa kollu, dar bir bluz giyilir. Sarinin sarılma biçimi yöreden yöreye değişir. Kuzeybatıda kadınlar daha değişik gi­yinir. Bol bir şalvarın üstüne, gene bolca bir bluz giyerler. Köylü erkeklerin çoğu hâlâ pa­muklu kumaştan yapılma ve bacaklar arasın­dan geçerek bele sarılan kısa, beyaz, şorta benzer bir şey giyer, buna dhoti denir. Bu giy­si sıcakta giymeye çok elverişlidir. Ne var ki, artık çoğunlukla batı tipi giysiler giyilmek­tedir.
Hintliler'in yaşamında dinsel törenler ve şenlikler büyük önem taşır. İlkbaharda yapı­lan Holi şenliğini özellikle çocuklar çok sever. Holi sırasında herkes yüzünü renkli pudralar ve boyalarla boyar. Divaü, ışık şenliğidir. Kı­şa girerken kutlanır. Her köyde yüzlerce mum yanar, okullar tatil olur.
Hindistan'da pek çok insan kutsal bilinen yerleri ziyaret eder. Her yıl uzak demeden, pek çok Hintli aile Ganj'ın kutsal sularında yıkanmaya gider. Ganj kıyısındaki Varanasi (Benares) ise özel bir öneme sahip olduğun­dan, her Hintli öldükten sonra küllerinin Va-ranasi'den Ganj'a serpileceği umudunu taşır.
Bu kutsal'yerlerin yanı sıra, Hindistan bü­yük sanayi merkezlerine ve modern limanlara sahiptir. Bombay, Kalküta ve Madras'ta 19. yüzyılda kurulmuş, Hindistan'ın en eski üni­versiteleri bulunmaktadır. Bunlardan başka, ülkede 80'in üstünde üniversite vardır. Ne var ki, binlerce genç üniversiteye giderken, hâlâ okuma yazma bilmeyen milyonlarca da insan bulunmaktadır. Yaklaşık 800 milyon nüfuslu bu ülkede devletin nüfus planlama çabalarına karşın, doğum oranı çok yüksektir. Yoksul kesimden gelen çocuklar, devletin yeni okul yapma ve eğitime özendirme çabalarına ve eğitimin zorunlu olmasına karşın, okula gide-memektedir.
Hindistan'daki çeşitli halklar değişik diller konuşur. Başlıca 15 dil ve bunlardan daha çok sayıda lehçe vardır. İngilizce hâlâ yaygın olarak kullanılır ve okullarda öğretilir. 1965'ten beri resmi dil Hindi'dir.

Tarih

Çin'den başka hiçbir ülkenin, Hindistan halkı gibi kesintisiz bir tarih yaşadığı söylenemez. Ne var ki, bu tarih barış içinde değil, dışarı­dan gelenlerin sürekli saldırısı altında yaşan­mıştır. En eskiden yerleşmiş olanların nasıl geldikleri pek aydınlık değildir. Bunların Vindiya Dağları'nın ulaşılmaz yörelerinde yaşa­yan ilkel insanlara benzedikleri düşünülmek­tedir. Sonra İÖ 2500 yıllarında Hindistan'a tenleri çok koyu renkli olan Dravidler geldi. Yakın zamanda, arkeologlar onlara ait iki kent ortaya çıkardılar: İndus vadisinde Ha-rappa ve Mohenco-daro. Bu buluntular Dra-vidler'in gelişkin bir uygarlığa sahip oldukları­nı gösteriyordu. Yazı yazmasını biliyorlardı.
Çok iyi planlanmış kentleri ve içlerinde günümüzdekine benzer banyoları bulunan geniş odalı evleri vardı. Ne var ki, İÖ 1500 yılların­da kendilerine Ariler ya da soylular diyen da­ha açık tenli insanları, Hayber Geçidi'nden ovalara indiler. Dravidler gibi uygar değiller­di, ama dövüşmekte ustaydılar ve onları yenil­giye uğrattılar. Ariler çok geçmeden kast sis­temini yürürlüğe koydu. Böylece tutsak ettik­leri halkla aralarına bir set çekmiş oldular. Ariler Hindu dinini de geliştirdi. Bu dinde, tanrıların nasıl hoşnut edileceğini yalnızca Brahman adı verilen rahipler bildiği için, on­lara büyük ayrıcalıklar ve yetkiler tanını­yordu.
İÖ 6. yüzyılda büyük din reformcusu Buda, yeni bir inanç geliştirdi. Ona göre, ruhun ölümsüzlüğünü karmaşık dinsel törenler ve kurbanlarla sağlamak mümkün değildi. Tek yol, karşılık beklemeden iyilik etmek, temiz yürekli olmak ve maddi tutkulardan uzak dur­maktı. Budacılık, Hindistan'da hızla yayıldı; birçok bey ve kral tarafından benimsendi. Bunlardan en önemlisi, Patna'yı İÖ 274-232 yılları arasında yöneten Kral Aşoka'ydı. Orissa'yı işgal ederken insanlara verdiği acıdan duyduğu vicdan azabından dolayı Budacı ol­du. Dağa taşa Budacıhk'ı öven yazılar yazdır­dı; krallığındaki herkesi Budacı yapmaya ça­lıştı. Budacılık Hindistan'ın güneyinde tutu­namadı. İS 4. yüzyılda kuzeydeki etkisini de yitirdi. Sri Lanka (Seylan), Birmanya, Tay­land (eski Siyam), Tibet ve Çin'e ise misyo­nerler aracılığıyla yayıldı.
Eski Hint uygarlığı İS 320'den 5. yüzyıla kadar egemen olan Gupta kralları zamanında doruğuna ulaştı. Bu dönemde Hindistan'a git­miş olan Çinli gezginler, Gupta krallarının yö­netimdeki başarılarını anlatan belgeler bırak­mışlardır. Krallar yazarlara ve ozanlara des­tek olmuş, tiyatroya önem vermişlerdi. Mü­zikte büyük bir gelişme gözlendi. Manastırla­rın duvarları taş üstüne yapılmış resimlerle bezendi.
6. yüzyılda Hindistan, Orta Asya'dan gelen Hunlar'ın saldırısına uğradı. Bir süre her şey altüst oldu. Bu kargaşa içinde kendine Rac-put adını veren "kralların oğulları" yönetimi ele geçirdiler. O gün bu gün, onların yöneti­minde olan Batı Hindistan, Racastan olarak bilinir. Nereden geldiklerine ilişkin bir bilgi yoktur. Sanata ve edebiyata önem verdiler, altın ve gümüşten tanrı heykelleri ve çok de­ğerli taşlarla bezeli tapınaklar, büyük sa­raylar ve kaleler yaptırdılar.
Ne var ki, Racputlar kendi aralarında sü­rekli kavga ediyorlardı. Bu yüzden Kuzey Hindistan dışarıdan gelen saldırılara karşı kendini koruyamadı. Bu kez Müslümanlar ge­lerek Hayber'in kuzeyine yerleştiler. 10. yüz­yılın ikinci yarısında Gazneli (Afganistan) Müslüman Kral Sebüktigin Hindistan'ın ku­zeyine girdi. Oğlu Mahmud, batıda Ganj Irmağı'ndan güneyde Racputana'ya kadar iler­leyerek bir imparatorluk kurdu. Delhi'yi baş­kent yapan Müslümanlar, giderek nere­deyse Hindistan'ın tamamını ele geçirdiler.
Afgan krallarının egemenliği 1526'ya Ba-bür Şah'ın Hindistan'a gelişine kadar sürdü. Babür Şah, Delhi Sultanı İbrahim'i yenerek, Delhi'yi işgal etti. Daha sonra Kandehar'dan Bengal sınırına kadar olan toprakları ele ge­çirdi. Böylece Hindistan'da Moğol egemenliği başlamış oldu. Moğol imparatorlarının en ün­lüsü Ekber'dir. Uyruğundaki halkları Müslü­man, Hindu demeden kaynaştırmaya çalıştı. Müslümanlar'ın geçmişten kalma ayrıcalıkla­rını ve haklarını kaldırdı . Toru­nu Cihan Şah zamanında, Agra'da Tac Mahal ve İncili Cami'den başka Delhi'de de eşsiz gü­zellikte saraylar ve camiler yapıldı. Ne var ki, Moğol imparatorlarının hiçbiri Ekber çapında değildi. Hindular ile Müslümanlar arasındaki karşıtlıklar sürüp gitti ve sonunda imparator­luk parçalandı.

Hindistan'ın Sömürgeleştirilmesi

Tam bu sıralarda, 15. yüzyılın sonlarına doğ­ru, baharatın çekiciliğine kapılan Avrupalı tüccarlar, Afrika'nın güneyinden dolaşarak Hindistan'a vardılar. İlk gelenler Portekizliler ve Hollandalılar'dı. 17. yüzyılın başlarında Hindistan pazarını kapmak için asıl mücadele ise Fransızlar ile İngilizler arasında oldu. Her iki taraf da Hindistan'daki Müslümanlar ile Hindular arasındaki çatışmalardan yararlan­dı. Hindistan siyasetine etkin biçimde katılan İngiliz Doğu Hindistan Kumpanyası sonunda gerek Fransız tüccarlarını, gerek Moğol İmparatorluğu'nu yenilgiye uğratmayı başardı.
Fransızlar 1954'e kadar bazı limanları ellerin­de tuttular. Portekizliler ise işgal ettikleri yer­lerden en son 1961'de çıktılar.
17. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar İngiliz Do­ğu Hindistan Kumpanyası Hindistan'da bü­yük güç kazandı. Kumpanya Hindistan'ı İngil­tere'deki fabrikalar için bir hammadde depo­su durumuna getirdi .i Ayrıca Hindistan, İngi­liz mallarının serbestçe satıldığı bir pazara dö­nüştü. Kumpanya bu yoldan büyük paralar kazandı. Ne var ki, Hintli zanaatkarlar için bu bir yıkım oldu. Çiftçi ve köylülerin ürünü ise hiçbir zaman değerini bulamadı.
1857'de Hint askerleri ve mihraceleri (feo­dal prensler) Hindistan'ın büyük bir bölümü­ne egemen olan İngiliz Doğu Hindistan Kumpanyası'nı devirmek için eyleme geçtiler. Hin­distan'da bu başkaldırı Bağımsızlık Savaşı olarak nitelendirilir. Bu başkaldırının Hindis­tan'ın yoğun bir biçimde sömürülmesinin yanı sıra başka nedenleri de vardı: Hindistan'ı yö­netmek üzere İngiltere'den atanan genel vali­ler halkın dinsel inançlarına saygı göstermiyor ve Hindular'ın tapınmalarını engelliyorlardı. İngiliz misyonerlerinin Hıristiyanlık'ı yayma çabaları ise gerek Müslümanlar'ı, gerek Hin-dular'ı tedirgin ediyordu. Ayrıca genel valile­rin halkın geleneklerini değiştirme çabaları da hoşnutsuzluk yaratıyordu.
İlk isyan 1857 Nisan'ında Hindistan'ın ku­zeyinde, Mirut'ta başladı. Delhi, Kanpur ve Luknov'a yayılarak ı Avrupalılar'ın yaşadığı yerlerin ateşe verilmesiyle tırmandı. Karşılıklı kıyım aylarca sürdükten sonra, İngilizler'in Nepal'den getirdikleri Gurkha (bak. gurkha-lar) ordusunun yardımıyla başkaldırı 1858 Mart'ında bastırıldı. Bundan sonra egemenlik İngiliz Doğu Hindistan Kumpanyasından İn­giliz kralına geçti.
Hindistan İngiltere'nin en önemli ve en çok gelir getiren sömürgesiydi. Hindistan'ı, İngiliz hükümetince beş yıllığına atanan bir genel va­li yönetiyordu. Ülke, valinin yönetimindeki bölgelere ve mihracelerin yönetimindeki eya­letlere ayrılmıştı. Köylüler ağır vergiler altın­da ezilirken, bir taraftan da mihracelerce sö-mürülüyordu.
Batı üniversitelerinde okuyan Hintli genç­ler, sömürü altındaki ülkelerine özgürlük ve demokrasi düşüncelerini getirdiler. Bu aydın­lar 1885'te bağımsızlık hareketini başlattı ve Hindistan Ulusal Kongresi'ni (Kongre Parti­si) kurdular. Bundan sonraki 50 yıl bağımsız­lık mücadelesiyle geçti. 1906'da Hindu ege­menliğinden kaygılanan Müslümanlar, Müs­lüman Birliği'ni oluşturdu. Amaçları Hindu-lar'dan ayrı, bağımsız bir devlet kurmaktı.
I. Dünya Savaşı sırasında Hindistan birlikleri İngiltere'ye bağlı olarak çarpıştı. Bu savaşta Hindistan'ın insan gücü, hammadde ve yiyecek kaynakları İngiliz ordusunun gereksinmelerini karşılamak üzere sonuna kadar kullanıldı. Savaş sonrasında kıtlık ve salgınhastalıklar baş gösterdi.Hindistan geri bıraktırılmış bir tarım ülke­siydi. Sömürgelere özgü çarpık sanayileşme yüzünden ağır sanayi kurulamıyordu. Ülkede yoksulluk ve işsizlik artan bir huzursuzluk ya­ratmaktaydı.
Bu sırada bağımsızlık hareketinin önderi olarak ortaya çıkan Gandhi'nin Mohandas Karamçand) düşünceleri ve yön­temleri Kongre Partisi'nce benimsendi. Gandhi, İngiliz boyunduruğuna karşı pasif di­reniş yöntemiyle ülkenin bağımsızlığını kaza­nabileceğine inanıyordu. Ulusal Kongre'nin tüm Hindistan'da uyguladığı pasif direniş kampanyası devlet dairelerinin, okulların ve mağazaların kapatılmasını öngörüyordu. Kampanya milyonlarca insanı harekete geçir­di. İngilizler ulusal kurtuluş hareketini benze­ri görülmemiş bir acımasızlıkla bastırmaya kalkıştılar ve çok geçmeden direnişin önünü aldılar. Ne var ki, artık Hint halkı bağımsızlığı için savaşmak üzere tümüyle uyanmıştı.
Protestolar ve grevler artan bir hızla yayılı­yordu. 1930'da Lahor'da toplanan Kongre Partisi Cavaharlal Nehru'yu başkanlığa getirdi. Kongre, ama­cının tam bağımsızlık olduğunu ilan etti. Gandhi yönetimindeki pasif direniş eylemleriy­le bağımsızlığa kavuşulacaktı. 26 Ocak 1930 Bağımsızlık Günü ilan edildi.
1935'te İngiltere ekonomi, savunma ve dışişlerini denetiminde tutma koşuluyla bir özerklik önerisi getirdi. Hindistan Ulusal Kongresi bu öneriyi reddetti.
II. Dünya Savaşı başladığında Kongre Partisi'nin, Hindular ve çeşitli dinsel toplulukların temsilcileri de içinde olmak üzere, çok sa­yıda üyesi vardı. Hindistan II. Dünya Sava-şı'na resmen girmemişti. Ne var ki, Müttefik­ler Hindistan'ı üs olarak kullandı. 2 milyon Hintli asker İngilizlerTe birlikte savaştı. İngi­lizler, 1942'de Hindistan'a, savaş bitinceye kadar Hindistan ordusunun denetimini elle­rinde tutmak koşuluyla, dominyon statüsü vermeyi önerdiler. Kongre Partisi bunu da kabul etmedi. Bunun üzerine İngilizler, Kong­re Partisi'ni yasadışı ilan ederek önderlerini tutukladılar.
1945'te savaş sona erince tutuklular özgür­lüklerine kavuştu. Hindu ve Müslüman ön­derler bir anayasa hazırlamak için bir araya geldiler. Bu aşamada Müslümanlar ayrı bir devlet konusunda ısrar ederken, Hindu ön­derler Hindistan'ın parçalanmaması konusun­da ısrarlıydılar. Müslümanlar ile Hindular arasındaki uyuşmazlık bir kıyıma dönüşme eğilimi gösteriyordu.

Bağımsızlık Sonrası

15 Ağustos 1947'de iki ayrı devlet ortaya çık­tı. Biri Hindistan adını korurken, öbürüne Pakistan dendi . Sınırlar, nü­fusun dinsel eğilimine göre çizilmişti. Hindis­tan Hindu çoğunluğun, Pakistan ise Müslü­man çoğunluğun yaşadığı yöreleri içine alıyor­du. Pencap'ta sınır Sihler'in yaşama alanını ortadan ikiye bölmüştü . Pakis­tan sınırı içinde kalan Sihler Müslümanlar'la anlaşamıyordu. Çok geçmeden sınırın her iki yakasında bir göçmen trafiği başladı. Sihler ile Hindular, Pakistan'dan Hindistan'a, Hin­distan'daki Müslümanlar da Pakistan'a geç­meye çalışıyorlardı. 7-8 milyon kişiyi kapsa­yan bu göçmen akımı sırasında çıkan çatışma­larda 200 bin kişi yaşamını yitirdi.
Hindistan'ın önünde üstesinden gelinmesi gereken güç işler vardı. Örneğin, ordunun ye­niden kurulması gerekiyordu. Hindular yeni Hint ordusuna katılırken, Müslümanlar da Pakistan ordusunda yerlerini aldılar. Bir baş­ka sorun da Hindistan'daki racahklardı. 15 Ağustos 1947'ye kadar Hindistan, İngiliz İm-paratorluğu'na bağlı İngiliz Hindistan'ı ile ra-calıklardan oluşmaktaydı. İngiliz Hindistan'ı dört büyük bölgeye ayrılmıştı: Bengal, Bom­bay, Madras ve kuzeybatı bölgesi. Bunlar ye­rel meclisler ve valilerce yönetilmekteydi. Hindistan hiçbir askeri bloka bağlı olmayan "Bağlantısız Ülkeler" arasındadır. Pakistan'la anlaşmazlık, ayrıldıktan sonra da, İndus Irmağı'nın sularından ortaklaşa yararlanma ka­rarına karşın, sona ermedi. 1971'de Hindis­tan, Doğu Pakistan'da baş gösteren ayaklan­mada, hükümet karşıtlarının yanını tuttu. Pa­kistan'da iç savaş Bangladeş'in kurulmasıyla sonuçlandı . Bu yüzden Pa­kistan ile Hindistan arasında savaş çıktı ve Pa­kistan yenildi. Günümüzde iki ülke arasında­ki ilişkiler eskisine göre daha iyi gitmektedir. Hindistan'ın komşusu Çin'le de dağlık kuzey kesiminde sık sık sınır anlaşmazlıkları çık­maktadır. 1980'lerin başında özerklik için mü­cadele eden Sihler'in kutsal tapınağı olan Al­tın Tapınak'a ordu birliklerinin saldırması Sihler'le hükümet arasındaki gerginliğin do­ruğa çıkmasına yol açtı. İndira Gandhi'nin iki Sih muhafızı tarafından öldürülmesi Sihler'e yönelik saldırıların bütün ülkeye yayılmasına neden oldu. Sihler'le olan anlaşmazlık hâlâ sürüyor. 1987'de Hindistan'da yüzyılın en bü­yük kuraklığı yaşandı. 1988'de musonların ge­tirdiği yağmurlarla kıtlık konusundaki kaygı­lar azaldı.


 
  Bugün 7 ziyaretçi (13 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol